Uluslararası Çay Günü, Birleşmiş Milletler'e göre her yıl 21 Mayıs'ta kutlanmaktadır. İlgili karar 21 Aralık 2019'da kabul edildi ve Birleşmiş Milletler, Gıda ve Tarım Örgütü'ne (FAO) Çay Günü'nün kutlanmasına liderlik etme çağrısında bulundu.
Uluslararası Çay Günü, dünya çapında çayın uzun tarihi, derin kültürel ve ekonomik önemi konusunda farkındalık yaratmayı amaçlamaktadır. Günün amacı, çayın sürdürülebilir üretimi ve tüketimine yönelik faaliyetlerin uygulanmasına yönelik kolektif eylemleri teşvik etmek ve çayın açlık ve yoksullukla mücadeledeki önemi konusunda farkındalık yaratmaktır.
Uluslararası Çay Günü, Hindistan, Sri Lanka, Nepal, Vietnam, Endonezya, Bangladeş, Kenya, Malavi, Malezya, Uganda ve Tanzanya gibi çay üreticisi ülkelerde 2005 yılından bu yana 15 Aralık'ta kutlanmaktadır. Uluslararası Çay Günü, hükûmetlerin ve vatandaşların dikkatini küresel çay ticaretinin işçiler ve yetiştiriciler üzerindeki etkisine çekmeyi amaçlamakta; fiyat destekleri ve adil ticaret talepleriyle ilişkilendirilmektedir.
Olağan üstü bir durum yoksa her gün bardak bardak, demlik demlik çay içiyoruz.
Çay hep hayatımızda. Sanki hep varmış, hep olmuş gibi. İnce belli bardağı, tanıdık desenli çay tabakları, demleme ritüeli hep bizimle.
Oysa Türkiye'de kitlelerin çayla tanışması düşünüldüğü kadar eski değil.
Çayın yaygın olarak yetiştirilmesi Cumhuriyet dönemindeki planlı girişimlerle mümkün oluyor.
Çayın halk arasında popülerleşmesi ise 1950'li yılları buluyor.
İşte Türkiye'de çayın bilinmeyen hikayesi.
Genç Cumhuriyet'in kalkınma projesi
"Çayın Hikayesi" kitabının yazarı Esra Ansel Derinbay, Osmanlı'da dahi çayla çok geç tanışıldığını söylüyor.
Derinbay "Toplum çayı 19. yüzyılın ikinci yarısında yeni yeni tanıyordu. Çoğunluk kahve içerken, çayı daha çok saray, elitler ve Osmanlı'da yaşayan Batılılar tüketiyordu" diyor.
Bu dönemde çayı popülerleştirmek için bazı girişimler yapıldığı ama başarısız olduğu aktarılıyor.
Derinbay "Özellikle Yemen'in kaybıyla birlikte kahvenin Osmanlı dönemindeki düzenli tedarik yollarının sekteye uğraması ve yeni Cumhuriyet'in ithalata olan bağımlılığı azaltma hedefi çayın önünü açan başlıca faktörler oldu" diyor.
Nitekim çayın hem ekimi hem tüketimi Cumhuriyet'le birlikte bir kalkınma projesi haline geliyor.
1924'te "Rize Vilayeti ile Borçka Kazasında Fındık-Portakal-Limon-Mandalina ve Çay Yetiştirilmesine Dair Kanun" çıkıyor.
"Çay'dan Öte" kitabının yazarlarından ve "Çay'ın Halleri" isimli podcast'ın yapımcısı Fatma Genç "[Bu dönemde] Karadeniz bölgesi çok yoksul. Erken cumhuriyetin ruhuna uygun aslında çay. Bölgesel kalkınma aracı olarak seçiliyor" diyor.
Batum'dan ilham aldı
Çayın Türkiye'deki tarihi ve yolculuğu konusunda kitaplar yazan araştırmacı Recep Koyuncu, Osmanlı döneminde iklim koşulları pek göz önüne alınmadan yapılan başarısız yetiştirme girişimleri olduğunu söylüyor.
Ancak ziraat mühendisi Ali Rıza Erten'in işgal döneminde Rusların Batum'da tuttuğu hava durumu raporlarına rastlamasıyla Türkiye'de çayın kaderi de değişiyor.
Koyuncu "Ertem'in 1917'de bir rapor yazdığını ve özetle "Madem Batum'da çay yetişiyor, bunu bir de Rize'ye deneyelim" dediğini aktarıyor.
Bu sayede bölgede sadece çay değil, bambu ve narenciye gibi bir sürü ürünün yetiştirilebileceği tespit ediliyor.
Çaykur'un internet sitesinde de Ali Rıza Erten, "çay konusunu ilk defa bilimsel anlamda ele alıp inceleyen ve Doğu Karadeniz kıyılarında çay yetiştirilebileceğini ilk defa ortaya koyan kişi olarak tarihe geçmiştir" sözleriyle tanımlanıyor.
Çayın babası Zihni Derin
Çayın Türkiye'de yaygınlaşmasında bir diğer önemli isim Zihni Derin.
Fatma Genç "Bir sürü insanın aslında emeği var burada. Fakat asıl olarak Zihni Derin çayın kurucu babası olarak geçiyor" diyor.
Zihni Derin aslında çay işini yürütmek için görevlendirilen bir ziraat memuru.
Araştırmacı Esna Ansel Derinbay, Zihni Derin'in çay tarımındaki öncü rolünü şu sözlerle anlatıyor:
"Zihni Derin kendisi Batum'dan alıp getirdiği çay fidelerini Rize'deki ilk çay bahçesinde ekiyor ve başarılı bir şekilde büyütüyor. İlk laboratuvarı kurdurarak iklim, toprak ve mahsülün araştırılması ve geliştirilmesine ön ayak oluyor."
20'lerde kurulan çay fidanlıklarını tesis eden, fabrikaların açılmasına öncülük eden ve bu konuda yoğun çalışmalar yapan da Zihni Derin.
Derinbay aynı dönemde devletin de Karadeniz'deki halka teşvikler vererek, ikna ederek, Türk araştırmacıları yurtdışına göndererek, yurt dışından uzmanlar ve ekipman getirerek çay üretiminin gelişmesine planlı bir şekilde ön ayak olduğunu vurguluyor.
Yükü taşıyan kadınlar
Fatma Genç ilk çay üretiminin asıl yükünü bölgedeki kadınların taşıdığını vurguluyor:
"Karadeniz çok yoksuldu, erkek emek gücü göç ediyordu. Kadınlar olduğu için bölgede ilk çaylıkları kuranlar da aslında kadınlar. Çayı yapmayı, dikmeyi ilk kadınlar öğreniyor. Çayın yükünü kadınlar taşıyor."
Fakat Fatma Genç'e göre bölge kadınları çayın hayrını pek göremiyor.
O dönem kadınların kendi adlarına banka hesapları da olmadığı için, yetkili kurumların paraları eşlerin, ağabeylerin, yani erkeklerin hesabına yatırdığını söylüyor.
Kahveden çaya dönüşüm
Fatma Genç'e göre bu dönemde çay kısmen Doğu Anadolu'da da tüketiliyordu. Burada özellikle Rusya ve İran üzerinden gelen çay içiliyordu.
Ancak merkez hâlâ Rize'ydi. Daha sonra Rize'nin ilçelerine, Artvin sahiline ve oradan Türkiye'ye yayıldı.
Derinbay bu süreçte devletin "çay tarımını yalnızca ekonomik bir faaliyet değil, aynı zamanda kültürel bir kimlik inşasının parçası" olarak gördüğünü söylüyor.
Derinbay devletin kalkınmacı projeleriyle birlikte çayın ithal edilen bir lüks tüketim maddesi olmaktan çıktığını vurguluyor:
"Cumhuriyet'in yeni vatandaşına uygun, yerli üretimle beslenen gündelik bir içeceğe dönüştüğünü söyleyebiliriz."
Peki o zamana kadar asıl olarak kahveyi tercih eden Türkiye çay içmeye nasıl ikna ediliyor?
Fatma Genç, çayın popülerleşmesi için iki ayaklı bir politika izlendiğini söylüyor:
"Biri yerli malı üretme ve tüketme kampanyaları. İkinci ayağı ise kahve ithalatının yasaklanması.
"Yasağın ardından çay devreye giriyor. Çay büyük bir hummayla devlet tarafından teşvik ediliyor."
'Çayın en kötüsünü içiyoruz'
Peki Türkiye'de içtiğimiz çay ne kadar kaliteli?
Hem Recep Koyuncu hem de Fatma Genç Türkiye'de bugün içilen çayın, aslında yanlış toplandığını ve çayın en kötü kısımlarını demleyip, içtiğimizi savunuyor.
Fatma Genç "Hindistan gibi, Sri Lanka gibi yoğun çay tarımının olduğu ülkelerde çayın elle toplandığını ve makbul yöntemin de bu olduğunu" söylüyor.
Genç çayın "en kıymetli kısmının" iki buçuk yaprak çayı olarak tanınan üstteki filizleri olduğunu hatırlatıyor:
"Eskiden mesela çayın içinden çöp çıkardı, odunsu parçalar. Misafir gelecek diye yorumlanırdı. Aslında onlar makasla toplanması sonucu odunsu kısımların çaya karışması.
Recep Koyuncu "Aslında makas değil, makası kullanan zarar veriyor" diyor.
Koyuncu "En kaliteli çayı alabilmek için en üst kısmındaki en üst yaprağını kesip vermemiz, işlememiz lazım. Bütün filizleri dümdüz makaslıyoruz. İki buçuğunu da, beş buçuğunu da, sekizini de alıyoruz ve kartlaşmış olan yaprağını topluyoruz" diyor ve ekliyor:
"Bu yüzden bugün bizim içtiğimiz çay çok kalitesiz bir çay."