Cami nedir? Sosyal hayattaki yeri neresidir?

Allah’ın evi olan Kâbe ve onun örneği olan câmiler, mekteptir, medresedir, okuldur, misafir yerleri gibi her türlü sosyal faaliyetin icra edildiği geniş külliyeli buluşulan ana merkezlerdir.

KÂBE DIŞINDA KIBLE ARAYANLARIN VAY HALİNE…!

Câmiler bir vahiy projesidir. Hayatın kendisidir, müminlerin ortak kalbidir. Desene câmi kültürü ciddi bir vahiy projesidir. Manevi dünyamızın en ciddi bir vahiy projesidir. Çok projeler ürettik ama câmi projemizde sınıfta kaldık. Birbirimizden koptukça koptuk. Vahyin sosyal projesinde, boşluk bıraktık. Sınıfsal ayrıcalıklar ürettik. Tevhide zımnen isyan ettik.Câmi projesinde de sınıfta kaldık. Câmilerin haram bölgesi kültürünü de iyi anlayamadık. Desene câmi dışında cemaat arayanların da vay haline.!

Oysa karıncalar, yuvalarına, arılar, kovalarına, Müslümanlarda, mabetlerine sığınırlar. Kadınları ve çocukları dışladığımız câmi kültürü vahyin maksadına uygun değildir. Bugün kadınlar ve çocuklar adeta câmiden dışlanmışlardır. Oysa şimdi câmiler dargın, ezanlar dargın, kadınlar dargın, gençler dargın, yollar dargındır. Desene insanları birbirine dargın bir toplum ürettik. Bugün kadınlar ve çocuklar, sığınacak bir liman, tutunacak bir dal aramaktadırlar.  Özgürlük müjdesi olan İslam’da Onları adeta köle yaptık.

CAMİ ALLAH'IN EVİ

Bütün müminlerin harem bölgesi câmilerdir. Câmi Allah’ın evidir. Kul da Allah’ın kuludur. Câmi konusunda cinsiyet ayrımı yapılmamıştır. Vahyin göklerden gelen projesinde cinsiyet ayrımı yoktur. Kadın, erkek, çoluk, çocuk sosyal içerikli ibadetlerde câmidedir. Allah bunu böyle emretmiştir, Peygamberimiz bize bunu böyle öğretmiş ve uygulamıştır. Arabistan’da, İran’da, Irak’ta, Mısır’da ve Suriye’de bu böyle uygulanır.

Türkiye’de câmilerin çoğu erkekler dikkate alınarak yapıldı. Kadınlar fazla dikkate alınmamıştır. Kadınlar için ayrı mekânlar, sınırlı kalmıştır. Onlara uygun ayrı giriş kapıları, ayrı mekânlar inşa edilmelidir. Vahiy projesindeki câmi kültür modeli yaygınlaştırılmalıdır. Yeni kurulan TOKİ’lerde bunlar dikkate alınmalıdır. Hatta merkezi bazı câmiler kadınlara bırakılmalıdır.

 Vahyin projesindeki Kâbe gibi, câmi merkeze alınmalıdır. Etrafında daire şeklinde konutlar olmalıdır. Câmilerin alt ve etraflarında her türlü sosyal tesislere imkân verilmelidir. Câmilerin geniş haram bölgeleri ilan edilmelidir. Bu kültür ciddi bir şekilde ilköğretimden itibaren çocuklarımıza verilmelidir. Câmilerin geniş sosyal alanı dâhil, haram bölgesi ilan edilmelidir.

CAMİLERİN SOSYAL HAYATTAKİ YERİ

Bu haram bölgesi içerisine giren gençler, çocuklar ve insanlar, haram bölgesinin kurallarına göre hayat yaşamalıdırlar. Kötü söz, cidal, dövüş, her türlü fuhşiyat ve münkerat olan fiillere son verilmelidir. Bu harem bölge adeta cennet bahçelerinden bir bahçe haline dönüştürülme kültürü yaygınlaştırılmalıdır. Sosyal aktivitelerimize manevi alanı hâkim kılarak, sosya-kültürel bir alt yapı hazırlanması, sosyal hayatımızın disipline edilmesini sağlayacaktır.

Bu kültür bir tür eğitim merkezi olmalıdır. Her birimiz çocuklarımızı bu korunaklı bölgeye teslim ettiğimizde her türlü sosyal aktiviteleri gerçekleştirmeleri ve beş vakit ezanla birlikte câmide saf olmalarına imkân hazırlanmalıdır. Yoksa gençlerimizi ve çocuklarımızı koruyamayız. Bugün her bir insan ve gençler, sığınacak bir liman, tutunacak bir dal aramaktadır. Sosyalleşmenin ilkesel temelleri atılmalıdır. Aksi takdirde çocuklarımızı ve gençlerimizi kaybedebiliriz.

Beş vakit namaz, cuma, bayram ve cenazelere kadın ve erkekler katılmalıdırlar. Allah’ın kullarını câmiden uzak tutmak vahiy projesine isyandır. Fitne gerekçesiyle cahiliye adetlerine gerisin geri dönülmemelidir. Cinsiyet ayrımı yapılarak tevhide kurşun sıkılmamalıdır. Camı düzeni, saf düzeni, fıtrat düzeni, sınıfsal ayrıcalığı kaldırmıştır. Biyolojik eşitlikten söz etmiyoruz, haklardaki eşitlikten, hukuktaki sorumluluktan bahsediyoruz. Desene müminlerin ortak kalbi Kâbe’dir, Câmidir. Kâbe’de ve câmide kıble arayanların vay hâline!

CAMİLER HAYATIN KALBİ

 Tarihten günümüze karıncalar yuvasına, arılar kovanına, Müslümanlar mabetlerine sığınmışlardır. Allah’ın evi olan Kâbe ve onun örneği olan câmiler, mekteptir, medresedir, okuldur, üniversitedir, kültürdür, kütüphanedir, spordur, istişaredir, yemektir, düğündür, nikâhtır, çaydır, çayhanedir, kahvedir, kahvehanedir, misafir yerleri gibi her türlü sosyal faaliyetin icra edildiği geniş külliyeli buluşulan ana merkezlerdir.

Câmiler, hayatın kendisi ve kalbidir. Bugün genellikle kadınlar ve çocukların dışlandığı câmi kültürü, vahyi ilahinin mesajına uygun değildir. Oysa bu çok ciddi bir vahiy projesiydi. Manevi dünyamızın en ciddi toplumsal projesiydi. Maddi dünyamız için ciddi projeler ürettik ancak manevi dünyamızın bu projesini ihmal ettik. Çok projeler ürettik ama (Kâbe örneği) bütün kapıların Kâbe’ye açıldığı vahiy merkezli ciddi projeler üretemedik.

Bugün dağınık, disiplinsiz yapılanmalar, gereksiz israflar bizleri bir araya getirecekken; daha da uzaklaştırdı, boynumuzu daha da büktü. Koptukça birbirimizden koptuk. Câmi dışında mekânlar arayıp kutsal mekânlar edindik. Sosyal hayat boşluk kabul etmezdi. Bu boşluklar birileri tarafından dolduruldukça dolduruldu. Oysa şimdi câmi dargın, ezan dargın, gençler dargın, kadınlar dargın, yollar dargın, insanlar dargın bir toplum ürettik. Desene Kâbe’m bugün sana karalar daha da yakışmıştır.

MÜMİNLERİ ORTAK KALBİ KABE

Müminlerin ortak kalbi Kâbe’dir / Kâbe de kıble aryanın vay haline! Klasik dönemde kadınların sosyal içerikli ibadetlere katılmaları hususunda bir ihtilaf bulunmamaktadır. Zira bu yerleşik kural, bugün dahi Peygamber beldesi Medine ve Mekke’de güçlü bir geleneğin devamı olarak kendini göstermektedir. Bu güçlü gelenek, aynı zamanda câmi merkezli bir hayatın da göstergesidir. Ancak kutsal alan dışına çıkıldığında bu sosyo-kültürel yapıyı görmek neredeyse mümkün olamamaktadır.

 Ailesiyle çoluk çocuğuyla beş vakit namaz ve diğer sosyal içerikli namazlara hep devam edilirdi. Kadınların isteğe bağlı cemaate devam algısı zamanla yerleşik bir örf haline gelmiş bulunmaktadır. Bu durum kadınların sosyal hayattan kopmalarını beraberinde getirmiştir. Bu da beraberinde eğitimsiz bir kadınlar topluluğunun oluşmasına kısmen de olsa sebebiyet vermiştir. Bu bağlamda sosyal içerikli ibadetlerin yeniden naslar ışığında değerlendirilmesini kaçınılmaz gözükmektedir.

Haddi zatında sosyal içerikli ibadetler konusunda kadınların örfen ya da zımnen de olsa bu ibadetlerden dışlanma görüntüsü büyük bir mesuliyeti de beraberinde getirmektedir. Bu konuyu kolaycı, tehlikesiz ve geleneksel bir yaklaşımla değerlendirenler bulunduğu gibi konu hakkında az sayıda da olsa düşüncesini ibraz edenler de bulunmaktadır. Bu manada zamanın şartlarına göre fıkıh ekollerinin fitne gerekçesiyle yapmış oldukları içtihatların yeniden gözden geçirilmesi de kaçınılmaz hatta bir sorumluluktur.

 Peygamberimizin kurduğu ilk İslâm toplumu, açıklanan doğrultuda câmi merkezli olarak oluşturulurken erkeklerin yanı sıra kadınlar da bu merkezde yerlerini almışlardır. Hz. Peygamberin uygulamaları ile meşruiyet kazanmış fitnenin yaygınlaştığı gerekçesiyle hiçbir alanda böyle bir içtihatla cevaz verilmemişken; daha sonraları kadınların sosyal içerikli ibadet olan cemaat namazlarından koparılmışlardır. Pek çok İslâm beldesinde ve özellikle Anadolu coğrafyasın da Kur’an ve sünnetle çelişen bir diğer anlatımla İslami yaşayışta sonradan ortaya çıkan bu bidatin zuhur alanlarından biri olmuştur.

 Günümüz toplumunda kadınların cahil bırakılmasına da neden olan bu uygulamalar, gelinen seviye açısından doğru olmadığı da görülmektedir. Hz. Peygamber’in vefatından sonra kadınların sosyal içerikli ibadetler konusunda, kadınlar aleyhine gelişen bir süreç yaşanmıştır. Peygamber döneminde kadınların sosyal içerikli ibadetlere katılması erkeklerle belli bir yüzdeyi oluştururken; daha sonraki dönemlerde kadınların sosyal içerikli ibadetlerinde farklı bakış açısı gelişmiştir.

Ramazandan sonra ne yapmalı? İnanç dünyamızı nasıl inşa edebiliriz? Ramazandan sonra ne yapmalı? İnanç dünyamızı nasıl inşa edebiliriz?

KADINLARIN SOSYAL HAYATTA YERİ

Birey ve toplumların eski yaşayışlarından getirdikleri sosyo-etik değerlerin, ata erkil toplum yapısının ve bu sosyo-kültürel baskıyla geliştirilen ve dine dayandırılan söylemlerin bu duruma etkili olduğu sanılmaktadır. Peygamber dönemindeki kadınların sosyal içerikli ibadetlere katılması, daha çok mevzu rivayetlerin etkisiyle sonraları menfi bir tarzda şekillenmiştir. Hz. Peygamber (sav), dönemi ile daha sonraki dönem arasındaki bu menfi değişim çeşitli şekillerde kendini göstermiştir.

Nitekim Abdullah b. Ömer; “Hz. Peygamber devrinde hakkımızda âyet nazil olur endişesiyle kadınlarımıza elimizi ve dilimizi uzatmaktan sakınırdık. Hz. Peygamber vefat edince dilimizi ve elimizi onlara karşı kullanmaya başladık” ifadesi bu gerçeği anlatmaktadır. Hz. Peygamber (sav) devrinde erkekler kadınlar üzerlerinde sosyal içerikli ibadetler konusunda bir baskı kuramıyorlardı. Abdullah b. Ömer’in bu ifadesi kadınların sosyal içerikli ibadetlerinde genel kabullerden hareket edildiğini göstermektedir. Toplumun yarısının câmi kültürüne alıştırılması için öncelikle fıkhi engellerin yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir.

Bütün dünyada yükselişe geçen manevi ve dini eğilimler karşısında ve özellikle İslam’ın ilgi odağı haline gelmesinin tabi bir sonucu olarak İslam’ın kadın-erkeğin ibadet ve hukuk önünde eşitliği gibi bir takım hassas konular açısından ele alınıp sorgulanması, İslam’la ilgili meselelerin yoğun tartışmalara konu olması asla dönülerek, İslam kültür ve medeniyetini yeniden ihya etmeyi hedefleyen düşünce hareketleri, tarihin belirli dönemlerinde ortaya çıkan dini mahiyetteki bir takım anlayışların, yorumların, uygulamaların gelenek ve disiplinlerin samimi bir muhafazakârlık duygusuyla veya din karşıtı bir tutum ve söylemle doğrudan İslam’la özdeşleştirilmesi, onların şahsında İslam’ın savunulması veya yargılanmaya çalışılmıştır.

İslam’la ilgili meselelerde zamanla çok farklı anlayışların ve yorumların ortaya çıkmasını tabi bir olgu olarak görmemize rağmen yine de bir şeye İslami demenin önemli bir zemininin olması gerekmektedir. Sonuçta vahyin çağrısı ezan sesi özele değil, genele bir çağrıdır bilesiniz. Saygılarımla. Prof. Dr Hadi Sağlam