Fıkhın Yönergesi: Mâlikî İstislâhı ve Kamu Yararı

İslâm hukukunun maksadını merkeze alan Mâlikî istislâhı, fıkhın sadece kural koyan değil; tıpkı modern yönerge ve genelgeler gibi, hukuka yön veren bir kamu yararı aklı taşıdığını gösteriyor. Kural değişse de adaletin istikameti değişmez; istislâh tam da bu istikametin adıdır.

Abone Ol

FIKHIN YÖNERGESİ: MÂLİKÎ İSTİSLÂHI VE KAMU YARARI

Hukukun kaderi, çoğu zaman metin ile hayat arasında kurulan ince bir gerilim çizgisinde şekillenir. Bir tarafta Anayasa, kanun, KHK, yönetmelik, yönerge ve genelge gibi farklı soyutluk ve somutluk derecelerine sahip normatif katmanlardan oluşan modern hukuk hiyerarşisi; diğer tarafta hızla dönüşen toplumsal yapı, ekonomik hareketlilik, şehirleşmenin ürettiği yeni gerçeklikler ve insanlığın hiç bitmeyen adalet arayışı yer alır.

Klasik İslâm hukukunda Kur’ân, Sünnet, icmâ ve kıyas bu normatif omurgayı oluştururken, Hanefî istihsanı yönetmelik düzeyinde bir uygulama esnekliği üretmiş; Mâlikîlerin istislâhı ise bundan daha geniş, adeta yönerge ve genelge niteliğindeşeriatın maksatlarını (makāsıd) toplumsal gerçeklikle buluşturan bir kamu yararı ufku açmıştır. Maslahat, Mâlikî usûlünde yalnızca bir delil değil; hukuku hayata bağlayan, metni maksada yönelten, kuralı ruhuyla konuşturan bir “kamu yararı anayasası”dır. Bugün modern hukukta kamu yararı, düzenleyici işlemler, politika belgeleri, genelgeler ve idari yönergeler üzerinden konuşulan pek çok mesele, tarihsel olarak Mâlikî maslahat aklının farklı bir dilde yeniden vücut bulmuş hâlidir.

1. Klasik Normlar Hiyerarşisinden Modern Düzenleme Hiyerarşisine: Maslahatın Konumu
Modern hukuk hiyerarşisi klasik olarak Anayasa ile başlar; onu kanun, KHK, yönetmelik, yönerge ve genelge takip eder.” Günümüzde ise KHK’ların yerini Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri (CBK) almış; hiyerarşi Anayasa, yasa, CBK, yönetmelik, genelge ve yönerge şeklinde işlemeye başlamıştır. Anayasa temel ilkeleri belirler; kanun genel düzeni çerçeveler; yönetmelik uygulamayı şekillendirir; yönerge ise çoğu zaman idarenin “hangi amaç doğrultusunda” davranacağını belirleyen üst ölçekli bir ilke setidir. Bu hiyerarşi, klasik İslâm hukukunda da şaşırtıcı biçimde bir karşılık bulur: Kur’ân ilke koyar, Sünnet örnek verir, icmâ normatif istikrar sağlar, kıyas benzer vakalara hükmü taşır, istihsan uygulama esnekliği sunar; fakat istislâh tüm bunların üzerinde yer alarak İslam hukukunun maksadını kamu yararı ekseninde yeniden belirleyen bir üst ilke alanı oluşturur. Şâtıbî’nin açıkça ifade ettiği gibi, “şeriatın tamamı insanların maslahatıdır.”(Şâtıbî, el-Muvâfakāt, II/18–25). Böylece maslahat, metnin bir alternatifi değil, metnin içindeki maksadı açığa çıkaran yönlendirici bir ilke hâline gelir.

2. Medine’nin Sosyal Hafızasından Yükselen Metot: Mâlikî Maslahat Akıl Yapısı

Mâlikî istislâhının genişliği, Medine’nin tarihsel ve toplumsal ağırlığına dayanır. İmam Mâlik için Medine, yalnızca bir şehir değil; Resûlullah’ın uygulamalarının, sahâbenin içtihatlarının, toplumun örfî hafızasının biriktiği bir “amel havuzu”dur (İmam Mâlik, el-Muvaṭṭaʾ, “İlim”, hadis no: 1).Medinelilerin yerleşik uygulaması (amelü ehli’l-Medîne), nasların fiilî tefsiri olarak kabul edilmiş; böylece Mâlikî metod, lafzın sınırında değil, şeriatın hayatta bıraktığı izlerde hükmün kaynağını aramaya yönelmiştir. İstislâh tam bu noktada devreye girer: Bir mesele nas veya kıyas altında çözülemiyorsa, mesele şeriatın amacı üzerinden ele alınır. Bu, salt bir pragmatizm değil, Medine’nin tarihsel hafızasını fıkha taşıyan bütüncül bir metodik sezgidir (Şâtıbî, el-Muvâfakāt, II/20–22).

3. “Celp-i Menfaat ve Def‘-i Mazarrat”: Mâlikî Hukuk Düşüncesinin Kamu Yararı Diyalektiği
Maslahat, klasik literatürde “celb-i menfaat ve def‘-i mazarrat” formülüyle açıklanır; fakat bu, modern anlamda bir faydacılık değildir. Buradaki “fayda”, makāsıd ile uyumlu normatif faydadır; “zarar” ise yalnızca maddî bir olumsuzluk değil, şeriatın korumayı hedeflediği beş temel değeri—din, can, akıl, nesil ve mal—tehdit eden her türlü bozulmadır (Şâtıbî, el-Muvâfakāt, II/18–34). İmam Mâlik için maslahat, hükmün yalnızca sonuç kısmında değil kuruluş felsefesinde yer alır. Nasların ayrıntıya girmediği durumlarda ya kıyas işletilir ya da kıyas mümkün değilse hüküm, naslardan çıkarılan genel amaçlara (makāsıd) göre verilir (İbn Rüşd, Bidâyetü’l-Müctehid, I/73–75). Böylece Mâlikî düşüncede hüküm, metinden değil, hayatın içindeki adalet akışından doğar.

4. Kuralla Hayat Arasında Bir Yönerge: İstislâhın Üstyapı Metodolojisi

Hanefî istihsanı uygulama düzeyinde yönetmelik niteliğinde bir esneklik sağlarken, Mâlikî istislâhı yönerge seviyesinde işler. Yönerge, bir kurumun veya idarenin hangi hedefi gözeterek hareket edeceğini belirleyen üst ölçekli bir yol haritasıdır. İstislâh da tam olarak budur: Hükmü belirlemekten ziyade, hükmün hangi amaç doğrultusunda kurulacağını tayin eden bir yöntemdir (Şâtıbî, el-Muvâfakāt, II/40–48). Bu nedenle istislâh, pratik bir kolaylık değil; şeriatın amaçlarını hukukileştiren üst bir yönetişim aklıdır.

5. İmam Mâlik’ten Şâtıbî’ye: Maslahatın Makāsıd Sistemine Dönüşen Tarihsel Seyri

İmam Mâlik’in “fıkhın onda dokuzu istihsandır” ifadesi, doğrudan maslahata işaret eder (İbn Abdilberr, el-İntikā, s. 37–39). Bu sezgi, Şâtıbî ile tam bir sistem haline gelir. Şâtıbî makāsıdı beş temel değer üzerinde temellendirir ve bunları zaruriyyât, hâciyyât ve tahsîniyyât hiyerarşisine yerleştirir (Şâtıbî, el-Muvâfakāt, II/8–15; 16–34). Bu yapı modern hukuktaki amaç–araç ilişkisine, anayasa–kanun–yönerge düzenine şaşırtıcı biçimde benzer. Maslahat artık tekil olayların çözüm aracı olmaktan çıkar; hukukun bütününü belirleyen üst düzey bir kurucu teori hâline gelir.

6. Devlet Aklı ve Kamusal Düzen: Hz. Ömer’in Kararlarında Maslahata Açılan Ufuk

Maslahatın canlı bir devlet aklı olduğunu en iyi Hz. Ömer’in kararlarında görürüz: Kur’ân’ın mushaf hâline getirilmesi (Taberî, Târîh, III/258–270), sevad arazilerinin devlet mülkiyetine bırakılması (Taberî, IV/34–36), müellefe-i kulûb’e zekât verilmemesi (İbn Kesîr, el-Bidâye, VII/105), kıtlık yılında hırsızlık haddi uygulanmaması (Kurtubî, el-Câmi‘, V/98–99)… Bu kararlar, nasların ruhunu tarihsel bağlama aktarabilen maksat-merkezli bir devlet aklının ürünüdür. Mâlikî istislâhı bu örnekleri epistemik temel olarak kabul eder.

7. Yönerge ile Yönetmelik Arasındaki Fark: İstihsanın Sınırı, İstislâhın Ufku

İstihsan yönetmelik düzeyinde uygulama esnekliği sağlar; somut olayın yükünü hafifletir (Serahsî, el-Mebsût, XIV/31–35). İstislâh ise bunun bir üst katmanıdır: yönerge işlevi görür—niçin uygulanacağını, hangi kamu yararının öncelikli olduğunu, hangi maksadın gözetileceğini belirler (Şâtıbî, el-Muvâfakāt, II/40–48). Bu fark, Mâlikî metodunu daha kapsamlı ve daha vizyoner kılar.

8. Modern Hukukta Kamu Yararı: Düzenleyici İşlem, Genelge ve Politika Belgelerinin İstislâhî Mantığı
Bugün çevre hukuku, afet yönetimi, sosyal politika, eğitim hukuku, veri koruma ve tüketici hukuku gibi alanlarda kamu yararı düzenleyici işlemlerle somutlaştırılır (Gözler, İdare Hukuku, I/412–417). Bu işlev klasik fıkıhta istislâhın gördüğü işleve paraleldir: Norm kamu yararına göre yorumlanır; kamu yararı değiştikçe düzenleyici metinler güncellenir. Mâlikî maslahat aklı, modern hukuk ile sosyal gerçekliği buluşturan zihinsel denge mekanizmasıdır.

9. Değişen Toplum, Değişen Maslahat: Yeni Nesil Sorunların Yönerge Mantığıyla Çözümü
Dijitalleşme, göç, yapay zekâ, tüketici ilişkileri, mahremiyet, çevresel krizler… Modern hukuk bu yeni alanlarda çoğu zaman geriden gelir. Mâlikî istislâhı, “mesele yeni olabilir; fakat maksat değişmez” ilkesiyle, yeni sorunlara sabit makāsıd + değişken vesâil formülüyle yön veren güçlü bir metod sunar (Şâtıbî, el-Muvâfakāt, II/16–34). Bu yaklaşım, Türkiye gibi dinamik ülkelerde imar hukukundan çevre düzenine, mülkiyet rejiminden sosyal yardımlara kadar birçok alanda kamu yararı temelli yeni hukuk modelleri geliştirmeyi mümkün kılar.

10. Maslahatın Dirilişi: Mâlikî Yönteminin Modern Hukuka Sunabileceği Yeni Paradigma
Maslahat bugün ihya edildiğinde, modern hukukun sıkıştığı noktaları açabilecek bir üst paradigma sunar. Modern hukuk, normatif katılık ile toplumsal esneklik arasındaki dengeyi kurmakta zorlanırken, Mâlikî istislâhı kamu yararını şeriatın maksadı, insanın temel hakları ve toplumun uzun vadeli faydasıyla birlikte okuyan bütüncül bir yönetişim modeli sunar (Şâtıbî, el-Muvâfakāt, II/20–34). Hanefî istihsanı uygulama esnekliğini üretirken; Mâlikî istislâhı hukukun yönünü ve hedefini belirler. Bu iki damar birlikte klasik fıkhın “yürürlük aklını” oluşturur. Bu akıl doğru okunup çağın diline tercüme edildiğinde sadece klasik fıkıh değil, modern hukuk düzeni de yeniden inşa edilebilir.

Sonuç: Maslahat, Mâlikî usûlünde yalnızca bir içtihat delili değildir; norm–hayat gerilimini çözen, hükmü maksada bağlayan, hukuku insan merkezli bir kamu yararı felsefesine dönüştüren üst düzey bir yürürlük metodudur. Modern hukuk bugün kamu yararı, düzenleyici işlem ve yönerge mantığıyla çalışıyorsa, bunun tarihsel izdüşümü Mâlikî istislâhında zaten mevcuttur. Bu nedenle maslahatın dirilişi, sadece geçmişi anlamak değil; geleceğin hukukunu kurma cesaretidir.