HİTABIN SOSYOLOJİK TEMELİ VE İNSAN MERKEZLİ MEDENİYET ANLAYIŞI
1. İNSANI MERKEZE ALAN İLAHÎ ÇAĞRI
“يَا أَيُّهَا النَّاسُ” hitabı, Kur’an’ın hem kelâmî hem de sosyolojik anlamda en kuşatıcı seslenişidir. Bu ifade, insana sadece bir mümin olarak değil, yaratılışın ortak onurunu taşıyan özgür bir varlık olarak yönelir. Bu hitapta dinî dayatma yoktur; akla, vicdana ve iradeye çağrı vardır. Allah insana zorla değil, özgür iradesiyle hitap eder; çünkü iman değerini zorlama değil, bilinçli tercih belirler. Cennet zorlama ile değil, özgür irade ile kazanılan bir yoldur; cehennem de cebirle değil, insanın tercihleriyle oluşur. “يَا أَيُّهَا النَّاسُ” ifadesi, bu özgürlüğün ilahî tescilidir. İnsan, aklıyla tercih eder, vicdanıyla inanır, iradesiyle yücelir. Bu yüzden bu hitap, hem bir inanç daveti hem de insanın özgürlük bilincinin onurlandırılmasıdır.
2. VEDA HUTBESİ: İNSANLIĞIN TOPLUMSAL VİCDANI
Hz. Peygamber (s.a.v.), bu hitabı Veda Hutbesi’nde insanlığın ortak vicdanına taşımıştır. “يَا أَيُّهَا النَّاسُ” diyerek başlayan bu hutbe, Kur’an’ın evrensel çağrısının toplum düzenine dönüşmesidir. Orada Peygamber, “Rabbiniz birdir, babanız birdir. Arabın Arap olmayana, beyazın siyaha üstünlüğü yoktur.” diyerek insanlığı soy, din, renk ve statü temelli bütün ayrımlardan arındırmıştır.
Bu beyan, hem inanç özgürlüğünün hem toplumsal eşitliğin hem de adaletin evrensel manifestosudur. Can, mal, namus dokunulmazlığı, kadın hakları, emanet bilinci ve faiz yasağı gibi hükümler, bu hitabın hukukî tezahürleridir. “يَا أَيُّهَا النَّاسُ” diyerek konuşan bir Peygamber, dinin sınırlarını değil, adaletin sınırlarını çizmiştir. Veda Hutbesi, ibadet değil, insanlık hukukunun ilanıdır; dinin topluma, ahlâkın devlete, adaletin insana karıştığı kutlu metindir.
3. HZ. EBÛ BEKİR: DEVLETİN VİCDANI VE ADALETİN KURUMSALLAŞMASI
Hz. Ebû Bekir (r.a.), halifeliğe geldiğinde ilk hutbesine aynı hitapla başlamış ve Peygamberî dilin devamını kurumsal vicdan hâline getirmiştir. “يَا أَيُّهَا النَّاسُ” diyen ilk halife, halkına emir değil, sorumluluk beyan etmiştir. “Ben sizin en hayırlınız değilim; doğru gidersem bana yardım edin, eğrilirsem beni düzeltin.” sözü, İslâm siyasetinin özünü özetler: yönetici kutsal değil, hesap verebilir insandır; devlet otorite değil, emanettir. Bu anlayış, halkı itaat eden bir kitle değil, adaletin ortağı hâline getirir. Böylece “يَا أَيُّهَا النَّاسُ” ifadesi, tebliğ dilinden yönetim diline, vahiyden hukuk sistemine dönüşmüştür.
4. NAKIS DEVLET VE KÂMİL DEVLET AYRIMI
Sosyolojik açıdan bakıldığında, nakıs devlet, belli bir dinin veya grubun sınırları içinde kalır; bir kimliği korurken diğerini dışlar. Kâmil devlet ise insanı diniyle değil, insanlığıyla korur. Çünkü adalet yalnız müminlere değil, bütün insanlara emredilmiştir. Kâmil devletin dini değil, adaleti vardır; çünkü din bireyin vicdanında, adalet toplumun kurumlarında yaşar. İşte “يَا أَيُّهَا النَّاسُ” bu anlayışın ilahî temelidir. Bu hitap, her inançtan, her mezhepten, her düşünceden insanın kendi inancına göre yaşayabileceği bir düzeni teminat altına alır. Her inanç grubunun inandığı şekilde yaşama teminatı veren bir sistemdir ki, bugün dünya bu yapıyı “layık sistem” olarak nitelendirmektedir.
Ancak İslâm’da laiklik, Batı’daki gibi dinin dışlanması değil; dinin korunması, vicdanın özgürleşmesi ve adaletin tarafsızlaşmasıdır. Kurum laik olur, kişi laik olmaz; devlet dinler karşısında tarafsız, birey inancında özgürdür. Böyle bir düzende devletin görevi iman dayatmak değil, imanın yaşanabileceği özgür alanı sağlamaktır.
5. SONUÇ: İNSANI MERKEZE ALAN SOSYOLOJİK DENGE
“يَا أَيُّهَا النَّاسُ” ifadesi, İslâm medeniyetinin insan merkezli karakterini özetleyen bir çağrıdır. Bu kelimeyle başlayan her hitap, insanı dinine göre değil, vicdanına göre değerlendirir. Hz. Peygamber’in dilinde bu söz, dinin vicdanıdır; Hz. Ebû Bekir’in dilinde devletin vicdanıdır.
“يَا أَيُّهَا النَّاسُ” çağrısı, imanla özgürlüğü, inançla adaleti, bireyle toplumu aynı çizgide buluşturur. Çünkü cennet de cehennem de zorlama ile değil, özgür irade ile kazanılır; tıpkı toplumların da baskı ile değil, adaletle yaşatılması gerektiği gibi. Nakıs devlet kimliği korur, kâmil devlet insanı korur. Nakıs devlet korku üretir, kâmil devlet güven tesis eder. Nakıs devlet ötekileştirir, kâmil devlet kucaklar.
“يَا أَيُّهَا النَّاسُ” diyebilen bir medeniyet, inancı vicdanla, toplumu adaletle, devleti emanete dayandıran bir medeniyettir. Bu sebeple “يَا أَيُّهَا النَّاسُ”, insanlık onurunu, özgür iradeyi ve adaletin ebedî dengesini ilan eden ilahî bir beyan, aynı zamanda sosyolojik bir anayasadır.