HUKUKUN ÖZÜ: MERHAMET Mİ, ADALET Mİ?
1. Dürüstlük öldü, adalet yetim kaldı
Bireylerde asıl olan ilke dürüstlüktür. Dürüstlük, insan olma ilkesidir. Devletlerde asıl olan ilke ise adalettir. Devlet olmanın temel rüknü adalettir. Desene bireylerde doğruluk ve dürüstlük, devletlerde adalet aranır. Doğruluk bir emanettir, yalancılık bir hıyanettir. Kur’an bu dengeyi şu ilahi emirle ortaya koyar: “إِنَّ اللّٰهَ يَأْمُرُكُمْ أَنْ تُؤَدُّوا الْأَمَانَاتِ إِلٰى أَهْلِهَا” (“Şüphesiz Allah size emanetleri ehline vermenizi emreder.” Nisa, 4/58). Adalet, Kur’an’ın anayasal bir ilkesidir; üst norm niteliğindedir. Yöneten ve yönetilenler arasında birincil emirdir. Allah adaletle hükmetmeyi emreder. Bu ilkeyi ihlal edenler, dindar da görünseler, aslında zulme ortak olurlar. Adalet, insanların sığınağı ve mülkün temelidir. Çünkü “adalet mülkün temelidir” sözü, ilahi düzene insan diliyle yazılmış bir beyandır.
2. Adaletin iki terazisi: eşitlik mi, liyakat mi?
Adalet, hükümlerde dengeyi ve eşitliği sağlar. Onun bir yönü özgürlük, bir yönü eşitlik, bir yönü de liyakattir. Kur’an yönetim ilkelerini “قسط” (kısd) ve “عدل” (adl) kavramlarıyla açıklamıştır. Bu iki kavram aynı değildir. Adl kelimesi birebir denge, eşitlik anlamına gelirken; kısd, nasip, pay, liyakat anlamına gelir. Kur’an’da eşitlik adaleti “adl”, liyakat adaleti ise “kısd” terimiyle ifade edilmiştir. İnsan hakları alanında adl adaleti geçerlidir; herkes din, dil, ırk, renk, cinsiyet ayrımı olmaksızın kanun önünde eşittir. Devlet görevlerinde ise kısd adaleti geçerlidir: her iş ehline, her görev liyakat sahibine verilmelidir. Rabbimiz buyurur: “إِنَّ اللّٰهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالْإِحْسَانِ” (“Şüphesiz Allah adaleti ve ihsanı emreder.” Nahl, 16/90). Görülüyor ki adaletin iki yüzü vardır: biri eşitlik, biri liyakattir. Birinde herkes eşittir, diğerinde herkes hak ettiğini alır. Eşitlikte adl geçerli, emanette ise kısd hâkimdir.
3. Emanet görevler: liyakat ölürse, devlet çöker
Devlet görevleri birer emanettir. Bu görevlerde liyakat esastır. Liyakatin ihlali, Kur’an’ın anayasal emrine isyandır. Resûlullah buyurmuştur: “إِذَا وُسِّدَ الْأَمْرُ إِلَى غَيْرِ أَهْلِهِ فَانْتَظِرِ السَّاعَةَ” (“Bir iş ehil olmayana verildiğinde, kıyameti bekle.” Buhârî, İlim, 2). Kısd adaleti, görevde hak edenin payını almasıdır. Bu adaletin ihlali yalnızca hata değil, zulümdür. Kısd alanında adl uygulamak zulümdür; adl alanında kısd uygulamak da haksızlıktır. İstihkak ve liyakat adaletine riayet edene “muksıt/adil”, riayet etmeyene “kâsıt/zalim” denilmiştir. Devlet görevlerinde kısd adaleti geçerlidir; çünkü devlet varlığını liyakatle sürdürür. Ehil olmayanın elindeki görev, emanete ihanettir.
4. İlahi adaletin telini kim kırdı?
Desene, dünyada adalet terazisi bozuldu; malzeme koktu, aşiret ve kabile gücü terazinin milini kırdı. Bugün güç, adaletin yerini aldı. İnsanlık, ilahi adaletin tecellisini bekler hâle geldi. Sömürü düzenleri, makam işgalleri, menfaat odakları kutsalı istismar eder oldu. Kutsalların gölgesinde zulüm büyüyor, adaletin sesi kısılıyor. Arka sokaklarda ağlayan, adaleti bekleyen, ah edenlerin sesi artık duyulmuyor. İlahi adaletin teli kırıldı, kutsal değerler zedelendi, adaletin ruhu öldü. Beden kaldı ama kalp gitti.
5. Müslüman adil olmadan mümin olamaz
Müslümanın asli görevi, adil bir dünya kurmaktır. Kendisine adil olamayan bir Müslüman’ın başkasına adil olması beklenemez. İlahi çağrının tek hedefi adalettir. Rabbimiz buyurur: “يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُونُوا قَوَّامِينَ لِلّٰهِ شُهَدَاءَ بِالْقِسْطِ” (“Ey iman edenler! Allah için adaleti ayakta tutun.” Mâide, 5/8). Allah’ın sözü haktır; hukuk da hakkın çoğuludur. Peygamberlerin görevi hukuk mücadelesi vermekti; her insanın görevi de aynıdır. Müslüman mahza adalettir. Bir saatlik adaletle hükmetmek, bin rekât namazdan hayırlıdır. Adalet imanla denk bir değerdir; adalet yoksa iman eksiktir.
6. Adalet direği, dinin direğidir
İnsanlığın ana direği adalettir. Bir çadırın orta direği nasıl yapıyı taşırsa, İslam’ın direği de adalettir. Yer ve gök adaletle ayakta durur, devletler de öyle. Rabbimiz buyurur: “إِنَّ اللّٰهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ” (“Şüphesiz Allah adaleti emreder.” Nahl, 16/90). Adil insan Everest kadar onurlu, arş kadar yüreklidir. Adalet meşalesini yakan gençler karanlıkları aydınlatacaktır. Çünkü adalet, insanlığın nefes borusudur.
7. Ruhsuz şekiller, adaletsiz kalpler
Bugün İslam dünyası en karanlık dönemlerinden birini yaşıyor. Ruhlar bölünmüş, cemaatler çatışmış, ibadet şekle dönüşmüştür. Namaz kılan ama haksızlık yapan bir toplum, kıyametini yaşamaktadır. Din, yalnızca ritüellere indirgenmiş; adaletin ruhu kaybolmuştur. Kalplerde iman var ama adalet yoksa, o iman eksiktir. İslam coğrafyasında zulüm büyürken, adalet susuyor. Adaletin olmadığı yerde din şekil, hukuk zulmün maskesidir.
8. Gelin, adil bir dünya kuralım!
Gelin, adil bir iktisadî düzen kuralım. Gelin, adil bir sosyal düzen kuralım. Gelin, adil bir idarî düzen kuralım ki, adil bir dünya düzenine umut olalım. Müslümanların görevi adaleti diriltmek, adaletle yaşamak, adaletle hükmetmektir. Rabbimiz buyurur: “إِنَّ اللّٰهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالْإِحْسَانِ” (“Allah adaleti ve ihsanı emreder.” Nahl, 16/90). Adalet bir saatlik hükümle yaşar; merhamet onun kalbinde nefes alır. Merhamet, adaletin yüzüdür; adalet, merhametin sesidir. Hukukun özü, merhametin inceliğiyle adaletin keskinliğini dengeleyebilmektir. Adalet olmadan merhamet zulüm doğurur; merhamet olmadan adalet taş kesilir.