“وَأَلْفَيْنَا آبَاءَهُمْ” — BİZ BABAMIZI BU YOLDA BULDUK DEMEKLE HAKİKATE VARAMAZSINIZ! HAYIR.
Tevhid, Allah’ın birliğini ikrardan önce aklın özgürlüğünü, vicdanın cesaretini ve adaletin istikametini ister. Hakikat, mirasla değil tahkikle; sadakatle değil delille; alışkanlıkla değil hikmetle yaşar. Gölgeye sığınanlar geçmişi tekrar eder, ışığa yürüyenler ise geleceği kurar.
İnsanlık tarihi, hakikatin çağrısına kulak verenlerle atalarının ayak izlerine sığınarak zihnini susturanlar arasındaki derin çatışmanın sahnesidir. Kur’ân’ın cahiliye toplumuna yönelttiği en sert teşhis, bugün de insanlığın zihinsel patolojisini tarif eder: “إِنَّا وَجَدْنَا آبَاءَنَا عَلَىٰ أُمَّةٍ — Biz babalarımızı bir yol üzere bulduk” (Zuhruf 22) ve “وَإِنَّا عَلَىٰ آثَارِهِم مُّقْتَدُونَ — ve biz de onların izlerini takip edenleriz” (Zuhruf 23). Ardından Kur’ân, bu zihinsel kapanmayı başka bir ayette daha güçlü bir dille temellendirir: “وَأَلْفَيْنَا آبَاءَهُمْ كَذَٰلِكَ يَفْعَلُونَ — Atalarını da böyle yapıyor bulduk” (A‘râf 28). Bu cümleler, yalnızca bir tarihsel betimleme değil; insanın düşünme sorumluluğundan kaçışını meşrulaştıran psikolojik ve sosyolojik bir blokajın adıdır.
Atalara sığınmak, zihnin yükünü başkasının omzuna bırakmanın en eski yöntemidir. İnsan, akletmenin zahmetini gelenekle ikame ederek kendini güvende hisseder; fakat tam da bu güvenlik yanılsaması, aklın çölleşmesine, vicdanın kireçlenmesine ve tevhidin yön kaybetmesine yol açar. Geleneğin hikmetle okunması rahmettir; fakat geleneğin mutlaklaştırılması, düşünceyi felç eden bir putçuluğa dönüşür. Nitekim İbn Abbas’ın “التقليد أعمى — Taklit körlüktür” (İbn Abdilberr, Câmi‘u Beyâni’l-İlm, s. 314) uyarısı, geleneğin değil, geleneği kutsallaştıran zihnin çöküşünü haber verir.
Bugünün modern dünyası, bilgi bolluğuna rağmen düşünme kıtlığı yaşayan yeni bir cahiliye çağına dönüşmüştür. Taassup artık taş putların etrafında değil; ideolojilerin, cemaatlerin, siyasi kabilelerin ve bireysel kanaatlerin zihnimizde kurduğu görünmez tapınaklarda üretilmektedir. Gazâlî’nin “مَن ظَنَّ أَنَّ رَأْيَهُ لَا يُخطِئُ فَقَدْ عَبَدَ نَفْسَهُ — Görüşünün yanılmaz olduğunu zanneden, nefsine tapmıştır” (İhyâ, I/46) sözü, modern insanın kanaatini ilahlaştırarak hakikati gömme eğilimini en berrak biçimde ortaya koyar. Bu nedenle “وَأَلْفَيْنَا آبَاءَهُمْ” ayeti yalnızca bir tarihi gaflet değil; çağdaş zihinsel putçuluğun da ilahî bir röntgen filmidir.
Bu makale, geleneğin rahmeti ile kör taklidin felaketi arasındaki kritik ayrımı tevhid merkezli bir epistemolojiyle yeniden analiz etmeyi; modern çağın zihinsel putçuluğunu çözümlemeyi; aklın şehadetiyle hakikatin istikametini yeniden kurmayı amaçlamaktadır. Amaç geçmişi reddetmek değil; geçmişi hikmet süzgecinden geçirerek aklı özgürleştiren bir tevhid idrakini diriltmektir. Çünkü hakikat mirasla değil; arayışla, düşünceyle, mücadeleyle ve cesaretle kazanılır.
1. Cahiliyenin Aynası: Ataların Gölgesinde Akıl ve Vicdanın Susturulması
İnsanlığın en köklü zihinsel sapması, Kur’ân’ın “إِنَّا وَجَدْنَا آبَاءَنَا عَلَىٰ أُمَّةٍ — Biz babalarımızı bu yol üzerinde bulduk” (Zuhruf 22) cümlesiyle teşhis ettiği kör taklittir. Bu söz tarihte kalmış bir cümle değil; bugün de toplumların ruhuna sinmiş bir zihniyet hastalığıdır. İnsan kolay olana eğilir; düşünmek zor, sorgulamak zahmetlidir. Bu nedenle insan aklını askıya alıp alışkanlıklarına yaslandığında, hakikatin üzerine sessizlik çöker. Ataların sözü hakikatin yerini aldığında, düşünce körelir, vicdan taşlaşır.
Bugün modern insan görünüşte özgürdür fakat zihnen zincirlidir. Geçmişin dogmaları yerini ideolojik kabullere, ekran bağımlılıklarına ve aidiyet putlarına bırakmıştır. Ataların adı değişmiş, fakat taklidin mantığı değişmemiştir. Bu yüzden cahiliye sadece tarihsel bir dönem değil; zihinsel bir hâl, bir aklî tutulma biçimidir.
2. Geleneğin Rahmeti ve Putlaşması: Hikmetle Okunan Miras ile Kör Taklidin Felaketi
Her gelenek değer taşır; fakat her gelenek hakikat taşımaz. Geleneği kutsamak başka, geleneği anlamak başkadır. Gelenek, akılla ve vahyin ışığıyla yeniden yorumlandığında rahmet olur; fakat mutlaklaştırıldığında putlaşır. İbn Abbas’ın “التقليد أعمى — Taklit körlüktür” sözü (İbn Abdilberr, Câmi‘u Beyâni’l-İlm, s. 314), insanı atalardan gelen bir gölgeye hapseden zihniyetin tehlikesini ortaya koyar. Kör taklit, geriye yalnız taklidin tekrarını, hakikatin ise kaybını bırakır.
Bugün insanlar geleneğin hikmetini değil, geleneğin kabuğunu taşımaktadır. Bu kabuk, düşünmeyi yasaklayan bir duvara dönüşmüş; insanı sorumlulukla değil, alışkanlıkla yaşar hâle getirmiştir. Geleneği mutlaklaştırmak, vahyi askıya alıp alışkanlığı merkeze almaktır. Böylece geleneğin rahmeti değil; putlaşmış gelenek toplumları esir alır.
3. Modern Putçuluk: Kanaatin Mutlaklaştırılması ve Zihnin Firavunlaşması
Modern çağda putlar taşta değil; zihinde üretilir. İnsan kendi kanaatini mutlaklaştırdığı anda düşüncesi firavunlaşır ve Gazâlî’nin uyarısıyla “مَن ظَنَّ أَنَّ رَأْيَهُ لَا يُخطِئُ فَقَدْ عَبَدَ نَفْسَهُ — Kendi görüşünün yanlış olmayacağını zanneden nefsine tapmıştır” (İhyâ, I/46). Bugün ideolojiler, aşiretlerin, kabilelerin, partiler, ekran bağımlılıkları, kişisel kanaatler; hepsi yeni bir ata figürüne dönüşmüş, “babamızı bu yolda bulduk” cümlesi modern kalıplarla tekrar edilmiştir.
Bu mutlak kanaatçilik, aklı felce uğratır; vicdanı tutuklar. Hakikat sessizleşir, yankı odaları gürültü üretir. İnsan artık hakikati aramaz; duyduğunu doğru, alıştığını hakikat, tekrarlananı kutsal zanneder. Böylece putçuluk modernleşmiş; insan zihninin içine taşınmıştır.
4. Zihnin Fay Hatları: Aklın Felci, Vicdanın Kırılması ve Ruhun Depremi
Bugünün toplumu görünüşte bilgili fakat hakikatte derin bir zihinsel deprem halindedir. Fay hatları akıl, vicdan ve tevhid zemininde kırılmıştır. Bilgiye erişim arttıkça hikmet azalmış; teknolojik ilerleme ruhsal çöküşü durduramamıştır. İnsan, zihin sallandığında bütün dünyasının yıkıldığını fark eder fakat bu yıkımı maddi zannederek asıl ruhsal kırılmaları göz ardı eder.
Ahlakın hızla çökmesi, adalet duygusunun zayıflaması, toplumun kutuplaşması, yalnızlığın salgına dönüşmesi, insanın kendine yabancılaşması hep bu zihinsel fay hatlarının sonucudur. Bu nedenle asıl deprem binalarda değil; insanın zihninde ve ruhunda gerçekleşmiştir.
5. Cahiliyenin Yeniden Doğuşu: Aidiyet Üzerinden Üretilen Yeni Şirk Biçimleri
Cahiliyenin en büyük tuzağı, hakikati atalara bağlayarak insanı sorumluluktan kaçırmasıdır. Bugün bu tuzak, modern aidiyetler üzerinden yeniden üretilmektedir. İnsan; partiyi din, lideri peygamber, ideolojiyi nass, aşiretini hakikat yerine koymaktadır. Böylece tevhidin evrensel çağrısı, aidiyetin dar kalıpları içinde kaybolur. Sahte güvenlik alanları, insanın hakikati sorgulamasını engeller.
Modern şirkin en acı tarafı, taş putlar yerine "zihin putları" üretmesidir. İnsan kendi fikrine tapar hâle geldiğinde, artık Kur’ân’ın “أَفَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَٰهَهُ هَوَاهُ — Hevasını ilaht edinen kimseyi gördün mü?” (Furkan 43) ayeti modern insanın portresini çizer.
6. Tevhidin Unutulan Yüzü: Aklın Şehadeti ve Sorumluluğun Dirilişi
Tevhid yalnızca metafizik bir inanç değildir; aklın özgürlüğünün, vicdanın diriliğinin, adaletin yürüyüşünün adıdır. Kur’ân’ın “ٱلَّذِينَ يَسْتَمِعُونَ ٱلْقَوْلَ فَيَتَّبِعُونَ أَحْسَنَهُ — Sözün en güzeline uyanları müjdele” (Zümer 18) buyruğu, tevhidin aynı zamanda eleştirel aklın ibadeti olduğunu gösterir. Hakikat, kör bağlılıkla değil; arayışla, mücadeleyle, emekle bulunur.
Ataları taklit ederek hakikat bulunmaz; fakat ataların hikmeti doğru kavranırsa istikamet kurulur. Bu yüzden tevhid, insanı düşünmeye, araştırmaya, sorgulamaya çağırır. Sorumluluk ve akıl olmadan tevhid eksik kalır.
7. Hakikate Dönüşün Yolu: “Böyle Gördük” Zincirini Kırmak
Toplumların yeniden dirilişi, “böyle gördük” zincirini kırmadan mümkün değildir. Hakikat, geleneğin kabuğunu değil, özünü anlamayı gerektirir. En büyük yenilenme, zihnin özgürleşmesidir. Soran insan dirilir; sorgulayan toplum yükselir; hakikati arayan medeniyet kurar. Ataların gölgesinde yaşayan toplumlar tarihin yükünü taşır; hakikate yönelen toplumlar tarihin yönünü değiştirir.Bu yüzden istikamet, geçmişi kutsamakla değil; geçmişi anlamakla; geleceği inşa etmekle, düşünmeyi ibadet bilmekle mümkündür. Hakikatin yolu cesaret ister; taklidin yolu ise konforludur fakat karanlığa çıkar.
8. Son Merhale: Hakikat Gölgeden Değil, Işıktan Yürüyenlere Açıktır
Ataların sözü hikmetle okunursa rahmettir; mutlaklaştırılırsa zulüm olur. Bugün insanlığın ihtiyacı yeni sloganlar değil; zihni yeniden özgürleştiren bir tevhid idrakidir. Tevhid, yalnız Allah’ın birliğine iman değil; aklın istiklali, vicdanın diriliği ve adaletin inşasıdır. Hakikat sessiz kalanları değil; yürümeye cesaret edenleri seçer.Son söz şudur: Hakikat, mirasla değil; mücadeleyle kazanılır. Taklit eden sürüklenir; arayan ise yürür. Hakikat, gölgeye sığınanlara değil; ışığa yönelenlere açılır.