İslamı anlam ve yaşama konusunda akademik sahada bir çok yenilikçi çalışmalar bulunmaktadır. Fıkıh usulü ilminin yenilenmesi konusunda akademik sahada giderek artan sayıda çalışmalar bulunmaktadır.

YENİLENMEZSEN, YENİLİRSİN

İslam dünyasında el-Müslimu’l Muasır adlı dergi, tecdid konusunu tartışmaya açmış, fıkıh usulü ilminin İslam’ın genel prensiplerine ve asrın ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde yenilenmesi gerektiğine vurgu yapılmıştır. Derginin başlattığı bu çalışmayı diğer pek çok dergi de takip etmiş, fıkıh usulü ilmi birçok dergide tartışma konusu yapılmıştır.

Allah’a ortak koşmak nedir? Müşrik nedir? Allah’a ortak koşmak nedir? Müşrik nedir?

Pek çok muasır âlim ise bu konunun tartışmaya açılmasına itiraz etmiştir. Bir kısım İslam bilginleri, fıkıh usulü kaidelerinde içtihadın olamayacağını ileri sürerken diğer bir kısmı ise aksi görüş ileri sürmüşlerdir.

Günümüzde fıkıh usulü ilminin yenilenmesi konusunda akademik sahada giderek artan sayıda çalışmalar bulunmaktadır. Bu çalışmalar incelendiğinde ortaya pek çok görüş çıkmıştır. Usulü fıkıh konusunda kimi köklü değişiklik, kimi de basit bir değişiklik önermiştir. Basit bir değişiklik isteyenler genellikle, şekil ve lafza bağlı kalmış, görsel ve sembolik yaklaşmışlardır.

Fıkıh usulü ilminde öze inenler ise konunun maksadını ve özünü esas alarak yeni prensipler ve görüşler ortaya koyma gayretindedirler. Bu çalışmaların bazısında eski prensipleri olduğu gibi bırakan ve ilave prensipler getiren çalışmalar olmuştur. Kimi de derinlemesine bir çalışma yapmış ve konuyu genişletmiştir. Kimisi de usulü fıkhı ele alırken başka alanlara kaymış olup ve usulü fıkıh prensiplerinin diğer ilimlere etkisini ele almışlardır.

Sonuçta bu bilginlerin yaklaşımlarını üç kategoriye ayırabiliriz.

Birincisi; Asla bağlı kalmayarak yapılan yenilikçi denemelerdir. Bu görüşün sahipleri aslı yıkarak nasları anlamada yeni bir yöntem geliştirmek istemişlerse de anladığımız kadarıyla bu tecditten ziyade bir tebdil hareketi olarak görülmüştür. Bir kısmı da fıkhi kavramları güncelleştirerek ıslah etmek istemişlerdir. Bunların gerekçeleri ise pratik hayata uyum sağlamak ve pratik hayatın ihtiyaçlarına cevap vermek maksadına yöneliktir.

İkincisi, aslı ilke olarak alıp yenilik getirmeyenlerdir. Bunlar da ya şekil ve lafza öne çıkarıp meselenin özüne inmemişlerdir.

Üçüncüsü, usul konusunda kapsamlı araştırma yapan Ali Cuma bu konuyu “Kadıyetü Tecdid Usulu’l Fıkıh” adlı eserinde ayrıntılı olarak ele almıştır. Ali Cuma bu çalışmasında fıkıh usulü ilmindeki yenilenme konusunu ele almış gerekli analiz ve sentezler yaparak bir sonuca varmıştır.

Mevcut fıkıh usulü kaynaklarının muasır problemlerin çözümüne cevap verecek durumda olmadığını ileri sürmüştür. Bu çalışmasında yeni bir usulü fıkıh metoduna ihtiyacın varlığını ifade etmiştir. Hayatın gerçekleriyle uyuşan usul ilmi konusunun yeniden ele alınması gerektiğine vurgu yapmıştır. Ona göre meri fıkıh usulündeki anlayışımız olaylardan soyutlanmıştır. Anlaşılmayan ve sistematik olmayan derin muvakkat sözlere dönüşmüştür. Aynı zamanda usulü fıkıh kuralları uzun tartışmaları da beraberinde getirmiştir. Ali Cuma, kendisi problem olan usul yönteminin, fakihin önünü nasıl açacaktır ifadesine yer vermiştir. Bu nedenle uygulanan bir fıkıh kuralının, usul ve kurallarının yeniden düzenlenmesi ve tespiti gerekmekte olduğunu ifade etmiştir.

Anlaşılan odur ki, usulün esası evrensel, katî ve sağlam deliller üzerine kurulması, usul hukukunun daha sistematik bir yapı kazandırılması, ibadet, ahlak ve hukuk konularının birbirinden ayrılması gerekmektedir. Nitekim Kur’an, insanların gerek yaratıcıyla gerekse diğer insan ve tabiatla olan dünyevi ilişkilerini düzenleyen ilahi ilkeler bütünüdür. Bunlar, sosyo-ekonomik adalete ve eşitliğe dayalı ahlaki bir toplum kurmayı hedefleyen, doğası gereği özelde Müslümanların genelde ise bütün insanların sorunlarına çözüm üretebilecek evrensel ilkelerdir.

Ancak tarihten günümüze, İslam hukuk ve usulü  alanında yapılan çalışmalara bakıldığında ekserisi malumun tekrardan öteye geçememiştir. Keza Şârî’in hitabındaki maksadı doğru anlamak için araç olan nasların lafızları ve aklı, iyi kullanmak gerektiği de ortadadır. Keza nasların lafız ve mana ilişkisi doğru kurulmalıdır. Her başarılı olacak birey ve toplumlar, metodik düşünen birey ve toplumlar olduğu da açıktır. Saygılarımla. Prof Dr Hadi Sağlam