Kapitalizm nedir? Tevhit ruhu nedir?

Müslümanların, bu yarınlar endişesinin yok edilmesi için toplumsal bir proje üretmeleriyle mümkün olabilir. Bu da ancak kapitalizme isyan edip tevhidi ilkeyi tekraren hâkim kılmakla mümkün olabilir.

TEVHİD VE KAPİTALİZM

Sosyal hayatta her birey adeta mal ve mülk biriktirme savaşı vermektedirler. Her birey adeta bin yıl yaşasa malı kendisine yettiği halde güç elde etmek için mal biriktirme sevdasına düşmüşlerdir. Müslümanların, bu yarınlar endişesinin yok edilmesi için toplumsal bir proje üretmeleriyle mümkün olabilir. Bu da ancak kapitalizme isyan edip tevhidi ilkeyi tekraren hâkim kılmakla mümkün olabilir. Yani tevhidi ilkenin sosyal hayatımızda kurumsallaştırılarak inşa edilmesinden geçmektedir. Bu da bireysel sorumlulukların ve gelecek endişelerinin yok edilmesi için  tevhit ilkesiyle her bireyin istisnasız toptan yeniden sigortalanması demektir. Tarihten günümüze devletler her doğan insanın yarınları konusundaki endişelerine (barınma, büyüme, beslenme ve üremeleri) teminat veremediğimiz için her birey kendi başlarının çaresine bakmışlardır. Sonuçta farkında olmadan kapitalist bir yola sapmış oldukları görülmektedir.  Topyekûn sulh ve selamete girmeleri gerekirken; bireysel kurtuluş yolunu seçmişlerdir. Oysa devlet, her doğan insanın yaşam güvencesini yani sosyal güvenliğini temin etmekle yükümlüdür. Yoksa nasların emirleri sözde kalmış, pratiğe yansımamış olacaktır.

Hani komşusu aç gezerken; tok yatan bizden değildi. Hani şarttaki Müslüman’ın ayağına diken batsa garptaki Müslüman’a acısını duyacaktı. Fırat ve Dicle kenarında kurt koyuna saldırırsa, devlet başkanı sorumlu olacaktı. Bugün mağdur ve mazlumlar dâhil sığınacak bir liman tutunacak bir dal aramaktadırlar. Sosyal güvenlik hakkı, bir insan hakkı olmalıdır. Doğuştan hak edilmiş sosyal güvenlik hakkı insafa bırakılmamalıdır. Klasik dönem yardım tekniği ile insanların onurları kırılmamalıdır.   Bu problemlere acilen çözüm üretilmelidir. Bugün sosyal güvenlik sistemi yeniden yapılandırılmalı, mağdur ve mazlum insanlar için bir sığınak ve bir kale yapılmalıdır. Aksi takdirde bazı insanlar sosyal hayatta tehlikede / cehennemde yaşarken; bazıları ise cennette yaşamaları, mağdur ve mazlumların cennetlerini de sadece ahirete tahsis etmeleri, sorumluluktan kaçmak olacaktır. Bugün devletler ciddi sosyal güvenlik sistemlerini kuramaması ve kurumsallaştıramaması bu felaketi daha da artırmıştır.

Öte yandan İslam dünyasının felaketi, bu kapitalist zihniyetin mal biriktirme ve güç elde etme  yarışı adeta inanç meselesi haline dönüşmesi daha da ürkütücüdür. Kapitalist Müslümanların yarınlar endişelerinin önü derhal kesilmelidir.  Tevhit ilkemize savaş açan kapitalizm atı derhal bağlamalı ve dizginlenmelidir. Bunun için devletimizin sosyal güvenlik teşkilatını merkezden taşralara kadar acilen yapılandırması gerekmektedir. Müslümanların fon kaynaklarını sosyal güvenlik alanında tekraren işlevsel hale sokmalıdır. Fon kaynaklarının israfına son verilmelidir. Bu fon kaynaklarının mağdur ve mazlumlar için işlevsel hale getirilmelidir.

SOSYAL DEVLET ANLAYIŞI

Her doğan insanın can güvenliği dediğimiz (barınma, beslenme, büyüme ve yuva kurma gibi) teminatlar, her vatandaş için sağlanmalıdır. Her insan sosyal güvenlik şemsiyesi altına alınmalıdır. Doğuştan kazanılmış olan sosyal güvenlik hakkının, bir insan hakkı olduğu ilkesi pratiğe sokulmalıdır. Bu hakkın icrası devletin asli görevi sayılmalıdır. Kurumsallaşma ile incitici ve onur kırıcı klasik yardım dönemine son verilmelidir.

Böyle bir kurumsallaşma ile ancak Müslümanlar, kapital / mal biriktirme sevdasından ve cari İslam anlayışından vaz geçebilirler. Kapitalist Müslümanların yarın endişeleri ancak ıslah edilebilir. Yine de kapitalizme postu atanların adil bir vergilendirme yoluyla sosyal adaletin teminine de çalışılmalıdır. Sonuçta sosyal hayatta bireyi esas alan yapılanmadan ziyade, toplumu esas alan tevhidi ilkenin hâkimiyetine derhal geçilmelidir. Medine’de kurulan Medine site devletinin yapısı bu bağlamda örnek alınabilir. Aksi takdirde Müslümanlar kardeştir ilkesi sömürü aracı olarak kullanılan bir silah haline dönüşmüş olabilir.

Bilindiği gibi tarihte Peygamberin (sav) en önemli sosyal siyasetlerinden biri de tevhit ilkesinin icrası konusunda kardeşlik projesi olmuştur. Üst kimlik olarak ancak MÜMİNLER KARDEŞTİR, üst çatı projesiyle, birlikte yaşam ilkesinin temelleri atılmıştır. Bu kardeşlik projesinin icrası ilk önce Ensar ile Muhacir arasında yapılmıştır. Sosyal şartlar bunu zorunlu kılmıştır. Böylece tevhidin temelleri ilkesel olarak atılmıştır. Kurumsallaşmaya geçilmiştir.

TEVHİT RUHU

Allah’a ortak koşmak nedir? Müşrik nedir? Allah’a ortak koşmak nedir? Müşrik nedir?

Bu tevhit ruhu, Medine toplumunun öz-güvenini de artırmıştır. Öyle ki birey ve toplumların öz-güvenleri canlı tutulursa, birey ve toplumlar sıçrama sağlayabilir. Bugün de biz devlet olarak aynı noktadayız. Toplumsal dönüşüm ve sıçrama eşiğindeyiz. Şayet toplumsal tevhit sağlanıp liyakat ve adalet esas alınabilirse, kabuk değişimi gerçekleşebilir. Yoksa baharı özlerken, yazı beklerken, kışta buluşuruz. Rabbim mazlumların hürmetine, Türkiye Cumhuriyetini ve halkını, boynu bükük koymasın. AMİN.

Tevhidin kudret vaktinin gerçekleşmesi için kardeşlik projesi icraata sokulmuştur. Bu proje dünya nimetlerini ûlvî gayeler uğruna feda etme projesidir. Bir paylaşım ve bölüşüm, bir cehalet ve hukuk mücadelesi projesidir. Öz de ise dünyada adaleti ifa projesidir. İnsan olma, insanca onurlu yaşama projesidir. Bu proje ülvî gayeler uğrunda, dünya nimetlerinden birlikte istifade etme projesidir. Bu proje, tarihte en manidar bir ses, bir çağrı olmuştur. Bu kardeşlik projesiyle, hak etrafında güç elde eden Müslümanlar, adeta çağa ve insanlığa örnek olmuşlardır. Ebedi nimetleri, geçici nimetlere tercih etmişlerdir.

Bu projeyle, adeta malı olan malını, canı olan canını üst üste koymuştur. Günümüz Müslümanlarının kurtuluş reçetesi de bu temel esas / ilkeyi anlamada yatmaktadır. Bugünün Müslümanları, (içinde bulundukları durumu da dikkate alarak) belki de beş veya on yıllık tevhidin din kardeşliği projesini pratiğe sokmalıdırlar. İslam kültür tarihinde yürürlüğe sokulan bu ilkeye, günümüz dünyasında daha çok ihtiyaç bulunmaktadır. Bu projenin pratiğe sokulmasıyla, İslam’ın önerdiği ADİL BİR DÜZEN kurma hedefinin gerçekleştirilmesi, toplumsal bütünleşmenin sağlanması için ciddi bir taban oluşturabilir.

Bu tevhit ruhuyla tarihte Müslümanlar, fitne ve fesatları ortadan kaldırmışlar, “SIRATI MÜSTAKİM” olan ana yola / otobana çıkmışlar ve yürüyüşlerini öyle sürdürmüşlerdir. Sıratı müstakim yolundan sapmış bir milleti tekrar sıratı müstakim yoluna çağırmak ancak tevhit ile mümkün olabilir. Bugün de güçlü bir çağrıya güçlü bir sese hararetle ihtiyacımız bulunmaktadır. Yoksa biz bu dünya hayatına mı razı olduk bilemiyorum? Vay kıyametimiz kopmuş desene…! Saygılarımla. Prof. Dr. Hadi Sağlam