Kur'an'ın anayasal emri: Emaneti ehline verin

Kur’an bu konuda açık ve sarsılmaz bir anayasal hüküm koyar: “إِنَّ اللّٰهَ يَأْمُرُكُمْ أَنْ تُؤَدُّوا الْأَمَانَاتِ إِلٰى أَهْلِهَا” “Şüphesiz Allah size emanetleri ehline vermenizi emreder.” (Nisâ, 4/58)

Abone Ol

KUR’AN’IN ANAYASAL EMRİ: EMANETİ EHLİNE VERİN

1. Akıl Elden Giderse, Emanet de Gider
En büyük zenginlik akıl mıdır? Evet, çünkü akıl; emaneti korumanın, adaleti sürdürmenin ve toplumsal dengeyi sağlamanın teminatıdır. Akıl giderse, adalet susar; adalet susarsa, toplumun kıyameti başlar. Kur’an bu konuda açık ve sarsılmaz bir anayasal hüküm koyar: “إِنَّ اللّٰهَ يَأْمُرُكُمْ أَنْ تُؤَدُّوا الْأَمَانَاتِ إِلٰى أَهْلِهَا” “Şüphesiz Allah size emanetleri ehline vermenizi emreder.” (Nisâ, 4/58)Bu ayet, hem bireysel sorumluluğun hem de yönetsel ahlâkın temel yasasıdır. Emanet, sadece bir ahlâk ilkesi değil; adaletin, güvenin ve düzenin sigortasıdır. Akıl emaneti kavrar, hikmetle taşır; cehalet ise emanete ihanet eder. Peygamber (s.a.v.) bu hakikati şu sözleriyle özetlemiştir:“إِذَا ضُيِّعَتِ الْأَمَانَةُ فَانْتَظِرِ السَّاعَةَ”“Emanet zayi olursa, kıyameti bekle.” (Buhârî, İlim, 2)Bu hadis, sadece ahiretin haberi değil; toplumların çöküşünün tarihsel yasasıdır. Emanet zayıfladığında kurumlar çürür, liyakat kaybolur, güven yıkılır ve sonunda kıyamet kopar.
2. Liyakat: Kur’an’ın Anayasal Emri
Liyakat, Kur’an’ın sadece bir ahlâk tavsiyesi değil, hukukî bir emridir. Emanet, bilgi, tecrübe ve adaletle taşınır. Ehliyetin olmadığı yerde emanet yoktur; emaneti olmayan toplumda da devlet olmaz. Kur’an bu ilkeyi çok açık biçimde belirler:“إِنَّ اللّٰهَ يَأْمُرُكُمْ أَنْ تُؤَدُّوا الْأَمَانَاتِ إِلٰى أَهْلِهَا وَإِذَا حَكَمْتُمْ بَيْنَ النَّاسِ أَنْ تَحْكُمُوا بِالْعَدْلِ”“Allah, size emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emreder.” (Nisâ, 4/58)Bu ayet, İslam hukukunun “üst normu”dur. Çünkü bu emir, yönetimle halk arasındaki güven sözleşmesidir. Hz. Peygamber (s.a.v.) bu dengeyi şu hadisiyle pekiştirir:“إِذَا وُسِّدَ الْأَمْرُ إِلَى غَيْرِ أَهْلِهِ فَانْتَظِرِ السَّاعَةَ”
“Bir iş ehil olmayana verildiğinde, kıyameti bekle.” (Buhârî, İlim, 2)Bugün yöneticilik, makam ve vazifeler, liyakat yerine sadakat ölçüsüyle dağıtıldığında, kıyamet süreci başlar.Çünkü sadakat, adaletin yerini aldığında, hakikat susar. Emanet görevlerinde liyakat, hem vicdanın hem de Kur’an’ın gereğidir.
3. Müşriğe Anahtar Veren Peygamberin Dersi
Mekke’nin Fethi günü, Kâbe’nin anahtarı müşrik Osman b. Talha’nın elindeydi. Hz. Ali anahtarı zorla aldı. Peygamberimiz (s.a.v.) Kâbe’ye girip namaz kıldıktan sonra amcası Hz. Abbas anahtarın kendisine verilmesini istedi. Tam o anda şu ayet nazil oldu:“إِنَّ اللّٰهَ يَأْمُرُكُمْ أَنْ تُؤَدُّوا الْأَمَانَاتِ إِلٰى أَهْلِهَا” Bu ayet üzerine Resûlullah (s.a.v.) anahtarı Osman b. Talha’ya iade etti ve şöyle buyurdu:“يَا عُثْمَانُ، الْيَوْمَ يَوْمُ الْبِرِّ وَالْوَفَاءِ، خُذْهَا خَالِدَةً تَالِدَةً، لَا يَنْزِعُهَا مِنْكُمْ إِلَّا ظَالِمٌ.”“Ey Osman! Bugün iyilik ve vefa günüdür. Bu emaneti ebedî olarak sana veriyorum; sizden ancak zalim olan alır.” (İbn Hişâm, Sîre, IV, 46) Osman b. Talha henüz Müslüman değildi, fakat görevine ehildi. Peygamber (s.a.v.), iman etmediği hâlde emaneti ona iade etti. Bu davranış, İslâm siyaset ahlâkında eşi olmayan bir örnektir: Emanet, imanla değil, ehliyetle ölçülür. Osman b. Talha bu büyüklük karşısında derin duygular yaşadı ve “Bu din olsa olsa hak dindir.” Diyerek Müslüman oldu (İbn Kesîr, Tefsîr, II, 414). Bugün biz, aynı adalet bilincine sahip miyiz? Kâbe’nin anahtarını müşrike veren Peygamber’in hakkaniyetinden ne kadar uzağız?

4. Liyakatsizlik: Kurumsal Kıyametin Başlangıcı
Emanet ehline verilmediğinde toplumun çarkı durur; adalet terazisi bozulur. Liyakatsizlik, bir yönetsel eksiklik değil, ahlâkî çürümedir. Hz. Peygamber (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurur:“إِذَا ضُيِّعَتِ الْأَمَانَةُ فَانْتَظِرِ السَّاعَةَ”“Bir topluluk emaneti ehline vermezse, kıyameti beklesin.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 361)Liyakatsizlik, fitne ve fesadın tohumudur. Bu tohum filizlendiğinde, toplumun kökleri çürür. Emaneti yanlış kişilere vermek; bir ülkenin geleceğini, yanlış ellere teslim etmektir. Kur’an’ın bu hükmü sadece ilahî bir emir değil, tarihî bir uyarıdır: Liyakat bittiği an, devletler çöker, adalet devrilir, ümmet kendi kıyametini yaşar.
5. Akıl, Emanetin Kalesidir
Gerçek zenginlik, emaneti koruyacak akıldadır.Akıl; bilginin, adaletin ve sorumluluğun merkezidir. Peygamber (s.a.v.) buyurur:“الْكَيِّسُ مَنْ دَانَ نَفْسَهُ وَعَمِلَ لِمَا بَعْدَ الْمَوْتِ”“Akıllı kişi, nefsini hesaba çeken ve ölümden sonrası için çalışan kimsedir.” (Tirmizî, Kıyâme, 25)İmam Gazzâlî şöyle der: “Aklı olmayanın dini de yoktur.” (İhyâu Ulûmi’d-Dîn, I, 25).Akıl; imanın terazisidir. Emaneti akıl taşır, vicdan korur. Aklını kaybeden toplum, adalet duygusunu kaybeder; adaletini yitiren toplum ise kendi kıyametini yaşar.
6. Ehliyetin Bittiği Yerde, Dinin de Devletin de Anlamı Biter
Emanet, gücün değil sorumluluğun adıdır. Hz. Peygamber (s.a.v.) buyurur:“كُلُّكُمْ رَاعٍ وَكُلُّكُمْ مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ”“Hepiniz çobansınız ve hepiniz yönettiklerinizden sorumlusunuz.” (Buhârî, Ahkâm, 1)Kur’an, adaleti siyasetin değil, imanın konusu yapar:“يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُونُوا قَوَّامِينَ لِلّٰهِ شُهَدَاءَ بِالْقِسْطِ، وَلَا يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَآنُ قَوْمٍ عَلَى أَلَّا تَعْدِلُوا، اِعْدِلُوا هُوَ أَقْرَبُ لِلتَّقْوَى.”“Ey iman edenler! Allah için adaleti ayakta tutun. Bir topluma olan kininiz sizi adaletsizliğe itmesin. Adaletli olun; bu takvaya daha yakındır.” (Mâide, 5/8)Bugün Müslüman toplumların çilesi; emaneti sadakatle değil, çıkarla paylaşmalarıdır. İslâm’ın “emanet anlayışı” sadece yönetenlere değil, yönetilenlere de sorumluluk yükler. Zira emaneti korumayan halk, zalim idareye zemin hazırlar.
7. Sonuç: Aklın Emaneti, Emanetin Aklı
Emanet, aklın olgunluk meyvesidir; akıl da emaneti taşıyan güçtür. Bu iki kavram ayrıldığında toplum çöker. Akıl, emaneti adaletle taşır; adalet, aklı hikmetle besler. Bu nedenle “en büyük zenginlik akıldır” sözü sadece bir felsefî tespit değil; bir toplumsal anayasa maddesidir. Liyakatin, adaletin ve emanetin birleştiği yerde toplum dirilir; ayrıldığı yerde yıkılır. Bu hakikat Kur’an’da dua olarak şöyle dile gelir:“رَبَّنَا لَا تُزِغْ قُلُوبَنَا بَعْدَ إِذْ هَدَيْتَنَا وَهَبْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةً إِنَّكَ أَنْتَ الْوَهَّابُ.”“Rabbimiz! Bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme; bize katından rahmet bağışla. Şüphesiz bağışlayıcı sensin.” (Âl-i İmrân, 3/8)