Siber güvenlik dünyasında tehditlerin odağı giderek parolalardan kimlik bilgilerine kayıyor. Dijital dönüşümle birlikte kurumların kullandığı sistem, kullanıcı ve cihaz sayısı artarken, kimlik bilgileri de siber suçluların en çok hedef aldığı değerli veriler arasında yer alıyor. Verizon’un 2024 yılına ait verilerine göre, gerçekleşen veri ihlallerinin yaklaşık dörtte birinde (%22) kimlik bilgilerinin kötüye kullanılması belirleyici bir faktör olarak öne çıkıyor. Bu tablo, kimlik güvenliğinin artık yalnızca bir BT konusu değil, kurumsal sürdürülebilirlik ve itibar meselesi hâline geldiğini ortaya koyuyor.

Siber güvenlik şirketi ESET tarafından yapılan değerlendirmelerde, ele geçirilen kimlik bilgilerinin tehdit aktörlerine kurumların çok daha derinlerine sızma imkânı sunduğu belirtiliyor. Saldırganlar, bu bilgiler sayesinde ağ içerisinde yatay hareket ederek hassas sistemlere erişebiliyor, yetki seviyelerini artırabiliyor ve ihlalin etkisini katlayabiliyor. Bu durum, tek bir güvenlik açığının zincirleme etkiyle çok daha büyük hasarlara yol açmasına neden oluyor.

Öte yandan kimlik yayılması olarak tanımlanan kontrolsüz hesap ve yetki artışı da kurumlar için ciddi bir risk oluşturuyor. Kullanıcı, makine ve ayrıcalıklı hesapların etkin şekilde yönetilememesi, güvenlik kör noktaları yaratırken saldırı yüzeyini genişletiyor. Yapay zekâ ajanlarının yaygınlaşması ve Nesnelerin İnterneti (IoT) cihazlarının hızla artması, merkezi olarak yönetilmesi gereken makine kimliklerinin sayısını da önemli ölçüde yükseltiyor.

Siber Güvenlik

Risk yalnızca kurum içiyle sınırlı değil. Ortaklar, tedarikçiler, dış kaynak sağlayıcılar ve yazılım firmaları da kurumsal sistemlere erişim sağladıkları ölçüde potansiyel tehdit unsuru hâline geliyor. Fiziksel ve dijital tedarik zincirleri büyüdükçe, kimlik güvenliğinin ihlal edilme ihtimali de artıyor.

Uzmanlar, bu tablo karşısında kimlik güvenliğine yönelik çok katmanlı ve bütüncül bir yaklaşımın şart olduğuna dikkat çekiyor. En az ayrıcalık ilkesinin benimsenmesi, güçlü ve benzersiz parolaların kullanılması, çok faktörlü kimlik doğrulama (MFA) sistemlerinin devreye alınması, hesapların yaşam döngüsünün otomatik yönetilmesi ve ayrıcalıklı hesapların PAM çözümleriyle korunması, temel önlemler arasında yer alıyor. Ayrıca çalışanların, üst yönetimden sahadaki personele kadar düzenli siber güvenlik eğitimlerinden geçirilmesi de büyük önem taşıyor.

Tüm bu uygulamalar, “Asla güvenme, her zaman doğrula” anlayışına dayanan Sıfır Güven (Zero Trust) yaklaşımının temelini oluşturuyor. Sürekli izleme, doğrulama ve hızlı müdahale ise yönetilen tespit ve müdahale (MDR) çözümleriyle desteklenerek, kurumların siber tehditlere karşı daha dirençli hâle gelmesini sağlıyor. Uzmanlara göre, güçlü kimlik güvenliği politikaları artık bir tercih değil, dijital çağın zorunluluğu olarak öne çıkıyor.

Muhabir: Haber Merkezi - SK