Kemahta Ramazan nasıl yaşanırdı

Erzincan'ın Kemah İlçesinde Ramazan, İlk günü sıcak pide almak için taaa Beklimden çarşıya kadar aç karnına koşmuştum.

KEMAHTA RAMAZAN

İlk günü sıcak pide almak için taaa Beklimden çarşıya kadar aç karnına koşmuştum.

Yolda bir kaç kez naylon ayakkabımın mandalı çözülüp ayağımdan fırlamış, demiryolunun travesleri arasında biten çakır dikenleri ayağımı kanatmıştı.

Pala Dayının Fırınının önüne vardığımda son pideye zor yetişmiştim. Mis gibi kokuyordu..

Yememek için zor tutuyordum kendimi.

İftara epeyce zaman vardı yolumu bahçelere doğru değiştirip Fırat kenarında bulunan kuyuların tahta kapağını açarak içlerine bakıyorum.

Daha Ramazan’ın ilk günü ipler sarkıtılarak sıra ile bağlanmıştı.

İçinde ne olduğunu merak edip, ipleri yukarıya kadar çektiğimde; file içerisinde kocaman bir karpuz, bir metal su testisi ve plastik kapaklı bidonda yarma çorbası,

Şeytan dürtüyor; bir pideye bakıyorum bir çorbaya, sonra vazgeçiyorum..

İlk günün iftarına yakın, mahallenin çobanı dâhil, sigara tiryakiliği olan bazı büyüklerimiz orucun rehaveti ile barut gibiler.

Sinek uçsa, vızıltısından bahane yaratıyorlar. Onların akşam, akşam hışımlarına uğramamak için ötelerinde berilerinde dolaşmaz, mutat işimiz olan tavukları, her zamankinden önce içeri (Pinleri)koyar, inekleri iştahlı, iştahlı otlamalarına aldırmadan hemen ahırdaki müsürlerine bağlanırdı.

Bazen bügelek tutan danalar yüzünden otardığı hayvanların yarısını dağda koyan yaşlı çobana kıyamayarak üç beş kişi bir olup, hayvanları aramaya gider buz gibi gözeletden su içerek iftarımızı açardık.

İftarın olduğu uzaklarda duyulsun diye, nükleer saldırı sireni ile uzun, uzun çaldırarak bildirilirdi.

Sonraları Çarşı camisine takılan akü ile beslenen ampuller yakıp, ardından hoparlörden okunan ezan ile iftar yapılmaya başlandı.

Artık siren sesli ( Canavar Düdüğünü) sadece 10 Kasımlar da duyar olmuştuk.

Çarşıda ise; Ramazan’ın gelişini, Kahveci Mahmut’ un çay ocağının kapanışından anlardık. Şehir parkının, ağaç sandalyelerinin hepsi toplanır, karşı sıradaki esnafların çay söylemek için kullandığı ipin ucundaki küçük çan zil de çıkartılırdı. Ocak tarafındaki camın kenarına, bir koli kartonuna “İftardan sonra açığız” yazılı bir yazı iliştirilirdi.

Sükûnet ve uhrevi hava hemen ilk sabahtan her yeri kaplardı. Ramazan dolayısıyla tuzu kuru olup işine geç gelen esnaflar bile erkenden işlerine gelirlerdi. Her sabah birbirine çay ikram edenler yine o sabah “Komşu, ipi çek de iki çay gelsin” diye birbirine takılırlardı.

Eski orman binasından arta kalan parkın altında duvar dibinde duran, uzun çam tapan ağacının üzerine belli bir saatten sonra, öğlen ezanına kadar muhabbet müdavimleri gelir, kendi aralarında birbirlerine sohbet yaparlardı. Çoğu zaman bir fakir fukaraya, hastaya yapılacak yardımların kararı burada alınırdı.

Bazen şair ruhlu Tenekeci Ayiş amca ile Manav Mahzar Emmi’nin arasında atışmalar geçer anlaşılmayan sırlı kelimelerin açılımını da gurbet görmüş Bayram Dönmez yapardı. Her öğlen namaz öncesin yaşanan bu serenominin çığırtkanlığını ise Kunduracı Fikri ve Aşcı İsmail üslenirdi.

Yaşça hemen, hemen emsal olan ihtiyarlardan sürekli şalvar giyen Ayiş Amca dükkanının önünde okuduğu tefsir kitaplarından arada bir başını kaldırıp gözlüklerini çıkartarak elindeki zabit kalemle sarı yapraklı deftere bir kaç mısra Arapça bir şeyler yazar ezberine yerleştirdikten sonra defteri dükkanının kepenk tahtası arasına sokar şadırvana abdest almak için yollanırdı. Onların bu hareketini takip eden müdavimler hemen ortaya çıkar bir laf atarak üzüm sepeti içinde eşek arılarını kovalayarak ezik üzümleri seçen Mahzar Emmiyle Ayiş Amcayı karşı karşıya getirilerdi. Dükkanının önünden gerçerken Ayiş Amca, Mahzar Emmiye;

“Benim yavrum bu dünya ile oynama,

Sen körpesin dünya koca dünyadır.

Düşman değil, Dost evini dost yıkar,

Bilen bilir dünya ne puşt dünyadır”

diyerek laf atar..

Karşılığında Mahzar Emmi elindeki ezik üzümleri tenekeye atarken;

“Kim anlamış ki o zalımın işinden,

Çoklarını geçirmiştir dişinden,

Dikkat et goppiğinden başından,

Baştan goppik alıp kaçan dünyadır”

diye hemen cevabını yapıştırı verirdi.

Bu ayak üstü atışmada galip kimdi bilinmezdi ama özlü sözlerin dile düştüğü anları mübarek ayda güzellikler içinde sık, sık etrafta ki esnafa yaşatırlardı.

Ramazan ayında, en işlek iş yapanlar fırıncılar, kasaplar idi. Kasap dükkânlarında et kesimi iki katına çıkardı. En semiz çebiçler ve kısır koyunlar kesilmiş, perde ile gölgelendirilmiş dükkânın tahta vitrinine asılırdı. Buzdolabı olmadığı için çok ince bir ayarda kesilen etler belli bir saatten sonra tükeniyordu. Boğazına düşkünlüğü ile bilinenler, erkenden, daha işine gitmeden kasap dükkânına uğrar, fırına vermek için kâğıt kebabı, güveçlik et ve ramazana özel her evde bir kez yenmesi gereken boş siparişi verirlerdi. Boş, her hayvanda iki tane olduğundan, yetişemeyenlere sonraki günler için sipariş alınırdı. Sahurda, köftesiz sofraya oturmayan olmadığından, öğlene kadar kol ile çevrilen et makinesi, köftelik et için hiç boş kalmazdı.

Manavlar ise, erkenden dükkânının önünü süpürdükten sonra, rakiplerinin tezgâhlarını yoklatır, mevsime özel en değme sebzeleri bulundururlardı. Kaşık kavunu, seyrek salkım, üzümü seveni çok olduğundan onları satmak ayrıcalıktı..

Ramazan harici erken ekmek çıkartmak için gece yarısı işe giden fırıncılar, Ramazanda öğlene kadar yatmanın tadını çıkartır, öğlen sonrası fırınlarda tatlı bir telaş başlardı.

Her gülümseyişinde, pala bıyıkları altında altın dişi görünen Fırıncı Baki Dayı, belediye ile Ramazan öncesi pide fiyatından dolayı krizi yaşar, sonra iş tatlıya bağlanır ardından Pülümür meşesi ile pişirilen o mis kokulu pideleri çıkartırdı. Herkesin isteğine göre yumurtalı, susamlı pide yapar ama kendisi, sadesini yerdi.

Bakanlık Kemaliye’de araştırmalara başladı Bakanlık Kemaliye’de araştırmalara başladı

Koca yer sofrasının ortasında, kubbeli tabak içerisinde, tereyağlı bulgur pilavına ilaveten soğukluk olarak, iftara çok az kala kuyudan çıkartılan karpuz ve ayran çorbası muhakkak olur idi. Kemah Kalesi’nin taş bedeninde akseden akşam ezanı duyulur duyulmaz, herkes iftarını açar, ardından kayısılı kasefeler, cevizli burmalar ile tamamlanırdı.

Bu gün yaşanmışlık hatırına yad edeyim dedim bu güzellikleri. O kıymetli zamanların güzel insanlarına Rabbim gani, gani rahmet eylesin

Onların dillerinde eskimiş dünya şimdi daha da eski, atışmasız ve ketum günlerini yaşıyor.

Aziz vatanımın her ferdinin ramazanını kutlar. Sağlık sıhhat huzur dilerim..

Faruk Küçüktaş 10.03.2024 Düzce

Editör: Mehmet Yaşar Çiçek