Evlilik, insan kalbinin yeryüzüne attığı en büyük imzadır; çünkü iki insan yalnız bir çatı değil, birbirine sığınacak bir ömür kurar.

Aile olmak, bir aşka yuva kurmaktır; gönül toprağına düşen bir tohumun Allah’ın nefesiyle filizlenip nesillere gölge veren bir ağaca dönüşmesidir. Her kuş yuvasına döner, her ağaç gölgesine; insan ise ancak kendi eksik yanını tamamlayan yârinde sükûnet bulur. Evlilik bir aşka post sermektir; zıtlıkların bile birbirini ittiği bu dünyada artının eksiyi hiç itmemesi gibi, kadın ile erkek de fıtratın yasasıyla birbirine yaklaşır.

AİLE BİR AŞKA YUVA KURMAKTIR

Evlilik tevhittir; iki ruhun aynı nefeste çarpması, iki kalbin aynı kader çizgisine “âmin” demesi, iki insanın benlikten sıyrılıp bizliğe doğru yürümesidir. Tek bedenin günahı olmaz derler; çünkü sevginin olduğu yerde kusur örtülür, merhamet çoğalır, insan karşısındakinin eksiğini değil, Rabb’inin lütfunu görür. Aşk yoksa ihtiyaçlar kavga eder; aşk varsa en ağır yük bile hafifler, en zor an bile dua olur. Evlilik, insanın yalnız bir insana değil, kendi vicdanına attığı en ağır imzadır. Secde Allah’a uzanan aşk mührüyse, nikâh iki gönlün birbirine verdiği en derin ilâhî sözdür.

Aşkın olduğu evde kelimeler dua olur, suskunluk bile huzur taşır; aşk yoksa ev duvar olur, aşk varsa yuva olur. Ve yuva… insanın yeryüzünde kurabildiği en güvenilir sığınaktır: birinin diğerine yük olmadığı, gölge olduğu; birinin diğerine perde değil, nefes olduğu; iki ruhun bir secdede buluştuğu ilâhî bir sır mekânıdır.

1. Nikâh Vicdanlara Atılan En Büyük İmzadır

Nikâh, iki insanın birbirine attığı bir imza değil; iki vicdanın Allah huzurunda birbirine vurduğu en ağır mühürdür. Kur’ân’ın “مِيثَاقًا غَلِيظًا” (Nisâ 4/21) diye nitelediği bu ahit, bir ömür boyu taşınacak bir emanet, kalpte saklanacak bir sırdır. Modern hukuk nikâhı bir sözleşme sayar; fakat İslâm’da nikâh, iki insanın güveni, sadakati ve merhametiyle kurduğu ilâhî bir bağdır. Nikâh, toplumun değil; vicdanın hukukudur. Vicdanına sadık olan yuvasını korur; vicdanı kırılan yuva dağılır. Bu yüzden devletimizin evliliği teşvik etmesi ve Aile Yılı ilan etmesi, yalnız bir sosyal çağrı değil, insanın vicdanına yönelmiş bir uyarıdır: Yuva korunursa merhamet yaşar; merhamet yaşarsa toplum ayakta kalır.

2. Aile Aynı Kıbleye Dönen Devlettir

Aile bir evlilik kurumu değil; toplumun ruhu, devletin çekirdeğidir. Devlet bir haritaysa aile o haritanın pusulasıdır. Pusula şaşarsa yol kaybolur; aile yönünü kaybederse toplum kıblesiz kalır, toplum kıblesiz kalırsa devlet istikametini yitirir. Eşlerin aynı kıbleye dönmesi sadece bedenlerin değil, niyetlerin de birleşmesidir; aynı yöne yürümek, aynı duaya omuz vermektir. Devletimizin “Aile Yılı” ilanı bu yüzden bir takvim cümlesi değil; bir medeniyet uyarısıdır: Aile dağılırsa devlet ayakta kalamaz; aile doğrulursa millet doğrulur.

3. Aile Rahmetle İnşa Edilen Bir Mescittir

Aile dört duvarın birleştiği bir mekân değil; merhametin tuğlasıyla, sevginin harcıyla örülmüş saklı bir mescittir. Kur’ân’ın “لِتَسْكُنُوا إِلَيْهَا” (Rum 30/21) — “onda huzur bulasınız” — buyruğu, yuvanın mimarisinin taşla değil, sükûnetle kurulduğunu gösterir. Huzur; birbirini incitmeyen, merhameti soluyan kalplerin fısıltısıdır. Şiddetin olduğu ev yuva değildir; yalnızlığın duvarlarla çoğaldığı bir sığınaksızlıktır. Şiddet dinin değil, tortulaşmış örfün karanlığıdır; dine ait olan ise rahmettir, şefkattir, yüreği onaran inceliktir. Bu yüzden devlet aileyi koruduğunda sadece bir kurumu değil, toplumun ruhunu, geleceğin vicdanını ve medeniyetin mescidini korumuş olur.

4. Aile İnsanlık Bahçesine Atılan Tohumdur

Aile, insanlığın yarınını taşıyan ilk fidandır; neslin, ahlâkın, kültürün ve vicdanın toprağa ilk düştüğü yerdir. Toplum bir bahçeyse aile o bahçenin tohumudur. Tohum sağlamsa bahçe bereketlenir; tohum çürükse bahçe kurur, gölgesiz kalır. Çocuk anne-babanın gölgesinde değil, onların gönlünde büyür; gönül sevgiyle doluysa çocuk merhameti öğrenir, gönül öfkeyle kararmışsa çocuk dünyanın acısını taşır. Ailenin gölgesi ne ise toplumun kaderi odur. İşte bu yüzden devletimizin aileyi önceleyen politikası bir sosyal tedbir değil; insanlığın geleceğine atılmış en büyük adımdır. Çünkü tohum bugün ekilir, ama meyve yarın milletin kaderine dönüşür.

5. Aile Bir Aşka Yuva Kurmaktır

Aşk iki kalbin birbirine yöneldiği bir yolculuktur; yol ne kadar uzun olursa olsun, kalpler aynı hikmete aktığında yorgunluk rahmete dönüşür. Aile işte bu yolculuğun mekânıdır—aşkın soluk aldığı, merhametin kök saldığı, iki ruhun aynı gövdeye tutunduğu bir iç sığınaktır. Aşk yoksa evlilik bir zorunluluk, bir alışkanlık, bir mükellefiyet hâline gelir; aşk varsa evlilik rahmete dönüşür, iki insan birbirinin yükü değil, birbirinin gölgesi olur. Aile bir aşka yuva kurduğunda sevgi yalnız eşlerin arasında kalmaz; toplumun ruhuna karışır, şehirlerin dokusuna siner. Aşk yoksa kalpler sertleşir, kelimeler ağırlaşır, toplumun sesi kabalaşır; aşk varsa kalpler incelir, dil yumuşar, toplum merhametin iklimine girer. Çünkü aşk bir evliliği güzelleştirmekle kalmaz; bir milleti bile inceltebilir.

Şiddet, sevginin bittiği yerde filizlenen bir karanlıktır; sevginin çekildiği eve önce sessizlik çöker, sonra vicdan kırılır, en son yuva ölür. Şiddetin hüküm sürdüğü bir evde hukuk da yaralanır, din de incinir, insanlık da eksilir; çünkü şiddet kalkan bir el değil, düşen bir merhamettir. Meallerde yanlış yorumlanan “وَاضْرِبُوهُنَّ” (Nisâ 4/34) ifadesi, klasik müfessirlerin çoğuna göre darp değil; ilişkinin askıya alınması, uzaklaşma ve mecazî bir uyarı anlamı taşır. Peygamberimizin hiçbir kadına el kaldırmamış olması ise, ailede şiddetin din dışı olduğunun en büyük sünnet delilidir. Sevgi varsa yuva nefes alır; hava bile yumuşar, söz bile şefkate döner. Şiddet varsa yuvanın gürültüsü bile vicdanı yaralar; kalbin ritmi bozulur, çocukların ruhu incinir. Çünkü sevgi yuvayı yaşatır; şiddet yuvayı paramparça eder.

7. Eşler Aynı Duada Buluştuğunda Yuva Kurulur

Aileyi ayakta tutan ne servettir, ne unvandır, ne de dünyanın imkânlarıdır; aileyi ayakta tutan, iki kalbin aynı duaya dâhil olmasıdır. Çünkü dua, iki insanın sözle değil, ruhla birbirine tutunduğu görünmez bir bağdır. Birbirine dua eden eşler yuva kurar; birbirini yargılayanlar yalnızca ev kurabilir. Ev taşla yapılır, yuva duayla; duvarı duadır, harcı duadır, gölgesi duadır. Dua koparsa ev kalır ama yuva olmaz; eşyanın olduğu yerde yaşam olur, fakat duanın olmadığı yerde sükûnet olmaz. Psikoloji der ki: “Bir çiftin kaderi iletişimle değil, niyetle belirlenir.” Tasavvuf ise şöyle der: “Niyet doğruysa yol kolaylaşır.” İşte yuva, iki kalbin aynı niyette, aynı duada, aynı rahmet çizgisinde buluşmasıyla kurulur. Dua varsa yürek genişler; dua yoksa nefes daralır.

8. Aile Çökerse Toplum Yetim Kalır, Devlet Yıkılır

Devletimizin “Aile Yılı” ilan etmesinin temel gerekçesi tam da budur: Toplumun ruhu ailede saklıdır; devletin istikameti ise toplumun vicdanından doğar. Aile zayıfladığında toplum öksüz kalır; toplum öksüz kaldığında devletin omurgası kırılır. Çünkü aile sadece bireyin huzuru değil, milletin de hafızasıdır. Yıkılan her yuva, toplumdan bir parça koparır; toplumdan kopan her parça, devletin direncini zayıflatır. Şiddetsiz yuva merhametli çocuk yetiştirir; merhametli çocuk adaletli bir toplum kurar; adaletli toplum güçlü bir devlet doğurur. Aile çökerse, yalnız bir ev değil, bir medeniyet yıkılır.

Aile yıkıldığında sadece birey yara almaz; toplum kökünü kaybeder, devlet hafızasını yitirir, medeniyet yetim kalır. Aile, insanlığın en eski kurumu, devletin en sessiz ambarı, kültürün en derin kuyusudur. Aileyi kaybetmek bir kültürü kaybetmektir; kültürü kaybetmek ise bir milleti tarihsiz bırakmaktır. Bu yüzden aileyi korumak yalnız sosyal bir sorumluluk değil, medeniyeti korumanın en stratejik yolu ve en güçlü devlet politikasıdır.