Cami içerisindeki saf düzeni bozulursa adalet çöker; harem bölgesi zayıflarsa gençlik savunmasız kalır; cami ruhunu kaybederse toplum yönünü kaybeder.
CAMİ VE HAREMİN KAYBOLAN RUHU
Tevhit toplumu sınıfsızdır; cami bu sınırsızlığın mekânı, harem bölgesi ise toplumun ahlâk zırhıdır. “اَلْاَمْرُ بِالْعَدْلِ قِوَامُ الدُّوَلِ” — Adalet devletlerin direğidir. Tevhit toplumu sınıfsız toplumdur; şirk toplumu sınıflı toplumdur. Saf düzeni bozulursa adalet bozulur; harem bölgesi zayıflarsa gençlik savunmasız kalır. Kâbe misali cami ve harem bölgesi kültürüne dönmeden ne sosyal barış kurulabilir ne de çocuklarımız korunabilir. Çocuklarımıza camilerin harem bölgesinin eğitimini vermek, bu harem bölgesi içinde büyümelerini sağlayarak topluma katmak suçu azaltacak hem bireysel hem toplumsal güvenliği güçlendirecektir.
1. Sınıfsız Toplumdan Sınıf Toplumuna: Görünmez İşgal
Tevhit toplumu sınıfsız bir toplumdur; çünkü Kur’ân “اِنَّ اَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللّٰهِ اَتْقٰيكُمْ” (Hucurât 49/13) buyurarak üstünlüğü takvâya bağlamış, bu takvâyı yalnız bireysel bir dindarlık değil; insan hakkına ve kamu hakkına saygı duyma, adaleti gözetme, kulun kul üzerindeki tahakkümüne direnme ve toplumun yükünü taşıma bilinciyle açıklamıştır. Takvâ; merhamet, adalet, emanete sadakat, zulme direnç, alın terine hürmet ve mazlumun hukukunu korumaktır. “En üstün olan takvâ sahibidir” cümlesi aslında “en üstün olan, hakka en sadık olanınızdır; kul hakkına en titizlikle riayet edeninizdir; kamu malını en çok koruyanınızdır” demektir. Buna rağmen bugün Müslüman toplumlar bu ilâhî eşitlik ilkesinden uzaklaşmış; farkında olmadan sınıflı, katmanlı, dikey bir toplumsal yapıya savrulmuştur. Eyvah… Bu toplumu sınıfsız düzenden sınıflı sisteme kim, nasıl ve hangi tuzaklarla sürükledi? Teşhis doğru konmazsa tedavi asla mümkün olmaz. Çünkü bugün İslâm coğrafyasının her yanında servet, makam ve etiket; bir tren makasını sessizce değiştiren el gibi toplumun yönünü değiştirmiştir. Vahyin önerdiği yatay düzen, modern putların kurduğu dikey sınıf piramidine dönüşmüştür. Bu kayma sosyolojik bir değişim değil, tevhit projesine karşı işlenmiş büyük bir isyandır. İbn Abbas’ın “الطَّاغُوتُ كُلُّ مَا طَغَى بِهِ الْعَبْدُ” — tağut, kulun haddini aştıran her şeydir (İbn Cerîr et-Taberî, Câmiu’l-Beyân, I, 323) sözü bugün yaşadığımız hâlin tam karşılığıdır. Bugün kulun haddini aşıran şey para, makam, koltuk, etiket, otorite ve güç olmuştur. Kul olmaktan uzaklaşan toplumda kul hakkı çiğnenir, kamu hakkı zedelenir, adalet tarumar olur. Modern dünya Karunî sermaye düzenleriyle zenginleri daha zengin, yoksulları daha yoksul yapmış; Firavunî siyasetle gücü birkaç elde toplamış; Bel‘âm zihniyetiyle toplumun vicdanı uyuşturulmuştur. Oysa Kur’ân: “اَلْحَقُّ أَحَقُّ أَنْ يُتَّبَعَ” — Hak uyulmaya en lâyık olandır (İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’ân, II, 61; Taberî, Câmiu’l-Beyân, III, 286) buyurur. Hak terk edilince, tevhidin sınıfsız toplumu çözülür; yerine şirk düzeninin katmanlı, bölünmüş, mesafeli yapısı geçer. İşte sınıfsız toplumdan sınıf toplumuna savrulmamızın ardındaki görünmez işgal budur: Tevhit ruhu terk edilmiş, takvâ makamı boşaltılmış, hakka karşı sorumluluk yerini güce karşı hayranlığa bırakmıştır.
2. Saf Düzeninin Çöküşü: Camiye Atılan İlk Darbe
Cami safları bozulduğu anda toplumun kader çizgisi de bozulur; çünkü saf yalnızca bir ibadet tertibi değil, eşitliğin mekâna yazılmış hâli, adaletin görünür olduğu çizgidir. Saf; zenginle fakiri, makam sahibiyle garibanı, âlimle çırağı, yöneticiyle işçiyi aynı hizaya getiren ilâhî bir denklemdir. Bir zamanlar camide saf tutmak, toplumun fay hatlarını onaran bir terapiydi; araya sınıf giremez, kibir sızamaz, gösteriş hüküm süremezdi. Bugün ise görünmez sınıflar camilere bile sızmıştır: Ön saf kimi yerde gücün vitrini hâline gelmiş; arka saf sessizlerin, mazlumların, görünmezlerin durağı olmuştur. Oysa ön saf faziletin, arka saf mahviyetin sembolüydü. Bu bozulma bir namaz düzeni bozulması değil; bir medeniyetin ruhundan kopuşun başlangıcıdır. Çünkü Müslümanlar farkında olmadan dikey hiyerarşik putlar edinmiş; para, güç ve makam secdeden daha fazla değer görür olmuştur. Saf bozulduğunda secdenin mahviyet çizgisi kırılır; mahviyet kırıldığında toplumun kader çizgisi çatlar. Saf düzeninin çöküşü camiye değil, toplumun kalbine atılmış darbedir; çünkü saf bozulunca kardeşlik çözülür, adalet erir, merhamet söner, gönüller bölünür, toplum sınıflara ayrılır. Safı kaybeden toplum istikametini kaybeder; istikametini kaybeden millet tevhidin ruhunu kaybeder.
3. Harem Bölgesinin Kutsiyeti: Gençliği Koruyan İlâhî Sığınak
Cami yalnız bir ibadet mekânı değil; Kâbe’nin yeryüzüne düşmüş gölgesidir. Cami çevresi “haram” kavramının şehirdeki karşılığıdır: حرمة kökünden gelen harem, dokunulmazlık, korunmuşluk, edep ve emniyet alanıdır. Kâbe’nin haremi nasıl kötü sözün, fuhşiyatın, kavganın girmediği kutsal bir çemberse, her mahallenin camisi de mahalleyi kuşatan bir ahlâk halkası olmalıdır. Bugün gençlik dijital kirlenmenin, sosyal medya kaosunun, sokak tehlikelerinin, popüler kültürün zehirli cazibesinin ortasında savunmasızdır. Yalnız teknolojiyle korunan bir gençlik yoktur; ruhu korumak için maneviyat gerekir. İşte cami harem bölgesi gençliğin hem nefes aldığı hem sığındığı hem kişilik kazandığı hem karakter inşa ettiği bir manevî karantina alanıdır. Genç camiye girdiğinde sadece namaz kılmaz; bir topluma bağlanır, bir medeniyetin omurgasına tutunur. Karıncalar yuvalarına, arılar kovalarına sığınır; Müslümanlar ise camilerinin haremine… Harem bölgesi kaybolduğunda gençlik savunmasız, toplum geleceksiz kalır. Bu yüzden harem bölgelerini kaybeden millet, çocuklarını kaybeder.
4. Kadının Cami Hakkı: Unutulan Sünnet, Terk Edilen Adalet
Kadını ve çocuğu camiden uzaklaştırmak vahyin ruhuna aykırıdır. Peygamber Efendimiz “لَا تَمْنَعُوا إِمَاءَ اللّٰهِ مَسَاجِدَ اللّٰهِ” — “Allah’ın kadın kullarını Allah’ın mescitlerinden men etmeyin” (Buhârî, Salât 80) buyurmuşken, bugün birçok camide kadınlar için ayrılan yerler sınırlı, yetersiz ve çoğu zaman erişilmezdir. Oysa kadın camiden koparsa toplumun yarısı caminin bereketinden mahrum kalır; çocuk camiden koparsa geleceğin ruhu kurur. Abdullah b. Ömer, bu tarihsel kırılmayı şöyle dile getirir: “Peygamber devrinde üzerimize âyet iner diye kadınlara karşı elimizi ve dilimizi tutardık; Peygamber vefat edince bunu yapmaya başladık.” Bu ifade kadınların sosyal içerikli ibadetlerden nasıl uzaklaştırıldığının en acı fotoğrafıdır. Kadın ve çocuk camiye dönmeden, toplum camiye dönemeyecek; adalet, birlik, merhamet ve huzur yeniden tesis edilemeyecektir.
5. Türkiye’de Cami Mimarisi: Kâbe Merkezli Şehir Modeline Dönüş
Kâbe, vahyin şehir modelidir. Merkezde Kâbe, etrafında daire şeklinde konutlar, sosyo-kültürel yapılar ve hayatın akışı vardır. Türkiye’de modern şehirleşme bu ilâhî modeli kaybetmiş; cami merkezden koparılarak hayatın çeperine itilmiştir. Oysa cami mekteptir, medresedir, kütüphanedir, kültür evidir, dayanışma merkezidir, istişare meclisidir. Cami merkeze alınmadıkça şehir nefes bulmaz, toplum huzur bulmaz, gençlik yön bulmaz. Cami çevresi geniş bir harem bölgesi olarak korunmalı; kötü sözün, kavganın, fuhşiyatın yaklaşamadığı bir emniyet dairesi oluşturulmalıdır. TOKİ ve tüm yeni şehir projeleri Kâbe merkezli modelde yeniden inşa edilmelidir. Türkiye’de devletimiz ve hükümetimiz tarafından yürütülen TOKİ seferberliği devam ederken, imkân dâhilinde Rahmanî Vahiy projesinin şehircilik ilkelerinin de bu süreçte dikkate alınmasının faydalı olacağı kanaatimi yetkililere bir öneri olarak arz etmek isterim.
6. Cami Merkezli Harem Bölgeleri: Çocuklarımızın Geleceği İçin Son Kale
Bugün çocuklarımız dünya tarihinin en büyük kültürel saldırısına maruzdur. Dijital çürüme, ekran bağımlılığı, sokak tehlikeleri, popüler kültürün zehirli rüzgârları çocuklarımızı kuşatmıştır. Bu saldırıya karşı en güçlü siper caminin harem bölgesidir. Harem bölgesi: kötü sözün sustuğu, edepsizliğin yaklaşamadığı, kavganın yasaklandığı, nezaketin ve maneviyatın hüküm sürdüğü bir ahlâk kuşağıdır. Çocuk burada edep öğrenir; genç burada kimlik kazanır; toplum burada nefes alır. Bu yüzden cami merkezli harem bölgeleri çocuklarımız için son kaledir. Bu kale düşerse millet dağılır, gelecek savrulur.
7. Türkiye’nin Yeni Yüzyılı: Cami Merkezli Sosyal Diriliş Zorunluluktur.
Ey millet, ey ümmet… Biliniz ki dinin temeli adalettir; adaletin mekânı camidir. Saf düzeni eşitliği, harem bölgesi güvenliği, cami merkezli toplum barışı temsil eder. Türkiye’nin ikinci yüzyılı ancak cami merkezli bir dirilişle hayat bulabilir. Şehirlerimiz cami merkezli yeniden kurulmadan; harem bölgeleri genişletilmeden, saf düzeni ihya edilmeden; kadın ve çocuk camiye döndürülmeden; gençlik caminin kanatları altına alınmadan bu millet derlenemez, bu toplum dirilemez. Cami düşerse toplum düşer; harem kaybolursa gelecek kaybolur. İkinci yüzyıl caminin yüzyılı olmak zorundadır. Allah en doğrusunu bilir.