Bir ülkenin aynası, kalplerin rengine yansır. Kalpler kararmışsa şehir ışık verse de aydınlık değildir. Kadınlar kırılmış, gençler umutsuz, anneler suskun, yaşlılar yalnız…

DARGIN TOPLUMLARIN DİRİLİŞ REÇETESİ: TEVHİT VE MERHAMET

1. Dargın Bir Dünyanın Kalbinden

Herkesin içinde bir boşluk, her evde bir hüzün var. Sokağa çıksanız yüzler tebessüm eder ama gözler ağlar. Bu dargınlık sadece insanla insan arasında değil; insanla Allah, insanla vicdan arasında da derinleşmiştir. Tevhit, bu dargın kalpleri birleştirmenin; merhamet, onları yeniden diriltmenin adıdır.

2. Kadınlar Dargın: Yaralanan Şeref, Kırılan Yürek

Kadınlar dargın… Çünkü yüzyıllardır onların sesini kısmayı, dindarlık zannettik. Kadınların gözyaşını görmezden geldik, haklarını konuşmaya korktuk. Oysa Kur’an, “Sizi bir erkekle bir dişiden yarattım.” (Hucurât, 49/13) diyerek eşit onuru ilan etmişti. Kadını dişilikte hapsettik, kişiliğinde yüceltemedik. Onları koruma bahanesiyle duvarların arkasına gizledik. Sonra da “neden dargınlar?” diye sorduk. Kadın kırgınsa toplum eksiktir; kadın dargınsa adalet yaralıdır. Kadın bir kalp gibidir; kalp kırılırsa vücut dağılır.

3. Camiler Dargın: Allah’ın Evi, Kullarına Küsmüş

Bir zamanlar camiler, kalbin ve bilginin birleştiği mekânlardı. Kadınlar, çocuklar, gençler oradaydı. Cami bir mabet değil; bir hayat okuluydu. Bugün o kapılardan çocuk gülüşleri, genç nefesleri eksildi. Kadınlar uzak kaldı, cami yalnızlaştı. Oysa Kâbe’nin bütün kapıları her yöne açılır. Bizse camilerimizin kapılarını kapattık; sadece birkaç kişilik bir ibadet alanına çevirdik. Şimdi ezan sesleri yankılanıyor ama gönüller duymuyor. Camiler dargın, cemaat dargın, ezan dargın… Allah’ın evi, kullarına küsmüş gibi sessiz.

4. Gençler Dargın: Gözleri Yorgun, Umutları Yaralı

Gençler, bugün siz dargınsınız. Geceleri uykusuz, gündüzleri yorgun. Korkular büyüyor, umutlar küçülüyor. Sizi dinlemeden yargılayan bir dünyada, sustukça yalnızlaştınız. “Geceyle gündüz bir olur mu? Bilenlerle bilmeyenler eşit olur mu?” (Zümer, 39/9) diye soran Kur’an’ın gençleri, bugün yönünü kaybetti. Kimi iş bulamıyor, kimi yuva kuramıyor. Korku ve endişeyle geleceğini düşünmekten saçları ağaran gençler… Sizin suskunluğunuz, bizim suçumuzdur. Oysa siz bu ümmetin dirilişisiniz; bir kıvılcımınız bile yeter, yeniden güneş doğar.

5. Anneler Dargın: Gözlerindeki Yaş, Dillerindeki Dua

Anneler dargın… Çünkü evlatlarının yorgunluğunu yüreklerinde taşıyorlar. Geleceğini düşünmekten saçları ağarmış, gözleri umut arayan analar... Bir yanda çocuklarının işsizliği, bir yanda değer kaybı; bir yanda din adına konuşanların sevgisizliği… Onlar sabırla dua ediyor, gözyaşlarını gizliyorlar. Bir anne, evladının hayaliyle yaşar; ama bugün birçok anne, “çocuğum huzurlu olsun” diyemiyor. Çocuklarının ellerinden değil, ekranlardan büyüyen bir çağda kayboluyorlar. Allah, anaların dualarını arşa taşır; çünkü onların diliyle merhamet konuşur.

6. Çocuklar Dargın: Oyun Yerine Sorumluluk Yüklenen Kuşak

Çocuklarımız dargın… Daha oyun çağında ezberin yüküyle büyüyorlar. Anne babaların hırsı, çocukların sırtında taş gibi. Okul bilginin evi değil; stresin adresi olmuş. Öğretmen notla korkutur, sistem yarışa zorlar. Çocuk ne ağlayabilir ne gülebilir. Oysa Allah çocukları bize emanet etmiştir. “Her biriniz çobansınız, her biriniz sürünüzden sorumlusunuz.” (Buhârî, Cum‘a, 11) buyurulmuştur. Emaneti ihmal ettik; o yüzden çocukların gözleri bize küs, kalpleri dargın.

7. Yaşlılar Dargın: Unutulan Tecrübe, Yalnız Kalan Dua

Yaşlılarımız dargın… Hayatlarını bu topraklara adadılar, fakat huzurevlerinde ölümlerini bekliyorlar. Onlar bir zamanlar toplumun duasıydı, şimdi suskunluğun adı oldular. “Küçüğümüze merhamet etmeyen, büyüğümüze saygı göstermeyen bizden değildir.” (Tirmizî, Birr, 74) hadisi, bugün unutuldu. Yaşlıların gözleri uzaklara bakıyor; belki bir gün torunları içeri girer diye. Oysa onlar bir milletin duasıydı; onları unutan toplum, bereketini kaybeder.

8. Mazlumlar Dargın: Adaletin Suskunluğu

Mazlumlar da dargın… Çünkü adalet artık vicdanlarda değil, dosyalarda aranıyor. “Ey iman edenler! Adaleti ayakta tutun.” (Nisâ, 4/135) ayetini unuttuk. Hakkı savunmak yerine menfaatin arkasına sığındık. Mazlumun duası göğe yükseliyor, ama yeryüzü sağır. Acılar eğitir ama biz acıya tahammül edemedik. Çileyi öğretmenimiz yapamadık. Mazlumun gözyaşını silemeyen toplum, zalimin ayağına taş olamaz.

9. Yollar Dargın: Kalplerin Yükü Ağır

Yollar da dargın… İnsanlar yan yana ama birbirine uzak. Birbirine değil, menfaatine yol alan kalabalıklar var artık. Teknoloji bizi hızlandırdı ama yönümüzü unutturdu. Makineler aklı büyüttü, merhameti küçülttü. Kalabalıklaştık ama anlaşamadık. Herkes konuşuyor ama kimse dinlemiyor. Özgürlük adına herkes kendi hapishanesini inşa ediyor. Dargınlığımızın sebebi bilgi değil, vicdan eksikliği.

10. Sonuç: Dargın Kalplerin İlacı Tevhit ve Merhamet

Artık yeniden başlama zamanı. Tevhit, Allah’ı birlemek kadar insanı birleştirmektir. Merhamet, o birliğin solmayan nefesidir. Kadınla erkeği, gençle yaşlıyı, çocukla toplumu, camiyle hayatı yeniden buluşturmadıkça dargınlık bitmez. Tevhit inancı, sadece “Allah birdir” demek değil, “insan birdir” demektir. Ey insan! Dargınlığını bırak, kardeşine dön. Kadının gözyaşını sil, gencin umudunu yeşert, annenin duasını duy, yaşlının elini tut, mazlumun yanında ol. Çünkü tevhid, merhametle yürür; merhamet, tevhidle dirilir. Korku ve endişeyle geleceğini düşünen gençler… Saçları ağarmış analar… Unutmayın, hak gelince batıl yok olur. (İsrâ, 17/81) Her karanlığın sonunda bir sabah, her dargınlığın sonunda bir barış vardır.