Dünyaya o kadar sarıldık ki aşk bizi sarhoş eyledi. Mal mı mülk mü kadın mı?
LEYLA’DAN MEVLA’YA…
“Mecnun, Leyla'nın aşkıyla yanıp dururken bir gün bir köpeği yakaladı. Öpüp koklamaya başladı. Bunu görenler başına toplandılar onu tan etmeye, ayıplamaya başladılar:
- "A!.. akılsız Mecnun sen iyice işi azıttın. Bu yaptığın deliliğin de azgınlığın da sınırını aştı. Hiç köpek öpülüp sevilir mi? Köpek daima pis şeyler yer, gerisini bile diliyle yalayarak temizler, o necis bir hayvandır."
Bunları duyan mecnun güldü:
- "Ne gafil ne cahil kimselersiniz siz. Sizin gördüğünüz bu köpek sıradan bir köpek değil, o Leyla'nın mahallesinin köpeği... Bu köpek benim için en değerli bir varlıktır, Allah'ın (c.c) çözülmez bir sırrıdır. Birçok yer varken o Leyla'nın mahallesini mekân tutmuş kutlu bir hayvandır.
Sizin gözünüzde aşağılık bir hayvan olan bu köpeğe bir de benim gözümle bakın bakalım. O zaman da böyle düşünebilecek misiniz?
Sizin gözünüzde rastgele bir hayvan olan bu köpek benim sırdaşım, gamdaşımdır. Onun gözleri Leyla'mı gören mübarek gözlerdir. Onun ayakları Leyla'mın bastığı topraklarda dolaşan ayaklardır. Ben bu gözleri nasıl öpmeyeyim, bu ayaklara nasıl yüz sürmeyeyim" dedi.”
Fuzuli’nin bu ölümsüz eserinden çıkarılacak çok ders var değil mi ne dersiniz?
Leyla’dan Mevla’ya giden yolda tabiata ve olaylara biraz da bu gözle baksak hiç fena olmaz.
Allah sevgisiyle yanıp tutuşan bir gönül, O’nun mahlûkatını da sevmez mi?
Yine bir şarkının sözlerinde geçen, “bana her şey seni hatırlatıyor” dizesinde olduğu gibi, evrene böyle bakan biri için ona her şey Allah’ı hatırlatmaz mı?
Allah’ı hatırlatan her şey ise kendisi için paha biçilmez bir emanet mesabesinde olur.
Aslında mülkün sahibi olan Allah’ın mülkünde hepimiz emanetçiyiz.
“Mal sahibi mülk sahibi/ Hani bunun ilk sahibi…” diyen Yunus, “Yaratılanı yaratandan ötürü severim” diyerek meseleyi özetlemiş.
İnsanoğlunun başına ne geliyorsa bu gerçeği unutmasından geliyor.
Ölçüsüzce dünya nimetlerine sarılmak, hiç ölmeyecekmiş gibi davranmak onulmaz yaralar açıyor.
Bu yüzden olsa gerek ki Allah Resulü asırlar öncesinden ümmetini uyarıyordu:
“Allah’a yemin ederim, sizin fakir olmanızdan korkmuyorum. Beni korkutan, sizden evvelki ümmetlere olduğu gibi size de dünyanın açılması ve onların dünya için birbirlerine girdikleri gibi sizin de birbirinize girmenizdir.” (Buhari, Cizye,1)
Bir başka rivayette, tam da bugünü tasvir edercesine, kemiyet olarak çok ama keyfiyet olarak ehemmiyetsiz bir güruh olarak tanımlıyordu ümmetini. (Ebu Davud, Melâhim, 5)
Dünyaya şahit olarak geldiğini unutup sahibi gibi davranan ümmetin hal-i pür melali ortada.
O yüzdendir ki Gazze’de olduğu gibi, iki milyarlık koca bir Müslüman kitle, bir avuç azgın zümreye söz geçiremiyor.
Bir zamanlar dünyaya nizamat veren Müslümanlar, şimdilerde birilerinin uydusu görüntüsünü veriyor.
Aman dikkat! Yoklukla imtihanı kazananlar varlıkta kaybediyor olmasınlar?!!