İstihsan, sözlükte “bir şeyi güzel görmek, tercih etmek” anlamına gelir. İstihsan, klasik bir içtihat tekniği olmanın ötesinde, günümüz hukukunun normatif sertliğini yumuşatabilecek evrensel bir metodolojik öneridir.

İSTİHSAN: MODERN YÖNETMELİK HUKUKUNUN GÖRÜNMEZ ATASI

Her hukuk düzeni, normun soyut evreni ile hayatın somut gerçekliği arasında daima bir aracı yönteme ihtiyaç duyar. Hanefî usûlünün özgün katkısı olan istihsan, tam da bu aracı konumu dolduran, kural ile hayat arasındaki dar boşluğu adalet lehine genişleten metodolojik bir istisnadır. Kıyası mutlaklaştırmadan onu tamamlayan, normatif katılığı kırmadan hayata uyarlayan bu yöntem, tarih boyunca ticaret, örf, maslahat ve zaruret alanlarında hukuk düzeninin esneklik gereksinimini karşılamıştır. Bugün modern hukukta yönetmelik, düzenleyici işlem, takdir yetkisi ve somut olay adaleti gibi kavramlarla sürdürülen esneklik mekanizmaları, istihsanın tarihî rolünün farklı terminolojiyle devam ettiğini göstermektedir. Belki kelime unutulmuştur, fakat yöntem yaşamaya devam etmektedir. İstihsan, klasik bir içtihat tekniği olmanın ötesinde, günümüz hukukunun normatif sertliğini yumuşatabilecek evrensel bir metodolojik öneridir.

1. Hanefî Usûlünün Sessiz Devrimi: İstihsanın Kavramsal Doğuşu ve Metodolojik Anlamı
İstihsan, sözlükte “bir şeyi güzel görmek, tercih etmek” anlamına gelir; fakat Hanefî usûlünün elinde, beğeni ifade eden sıradan bir kelimeden çok daha güçlü bir içtihat tekniğine dönüşmüştür. Hanefîler istihsanı “müctehidin bir meseleyi genel kıyastan ayırarak daha güçlü bir delile dayanarak özel bir hükme bağlaması” şeklinde tarif eder (Serahsî, el-Usûl, I, 200–205). Bu tanım, istihsanın kıyası reddediş değil, kıyasın doğurduğu katılığı adalet lehine yumuşatış olduğunu gösterir. Ebû Hanîfe’nin yaşadığı Kûfe, ticaretin yoğun, örfün çeşitli, toplumsal yapının dinamik olduğu bir şehirdi. Bu çeşitlilik, hukukun kalıplaşmış normlarla yürütülemeyeceğini gösteriyordu. İstihsan, işte bu zorunluluk karşısında Hanefî usûlünün geliştirdiği sessiz ama köklü bir metodolojik devrimdir (Cessâs, el-Fusûl, II, 45–50). Kural ile hayat arasında ince ayar yapmak… İşte istihsan bu ayarın fıkıhtaki adıdır.

2. Rey Geleneğinin Olgunlaşması: Kıyas İçinden Ayrılan Yeni Bir İçtihat Yolunun İnşası
Sahâbe döneminden itibaren rey, nassın açık hüküm vermediği konularda maslahat ve örfe dayanarak çözüm üretme çabasıydı. Ancak bu çaba usûl kurallarına bağlanmadığında keyfîlik riski taşıyordu. Hanefîler istihsanla rey’i disipline ettiler: Kıyas genel normu kurar; fakat bazı durumlarda kıyasın ürettiği sonuç, hayatın akışına, örfe veya adalete aykırı düşerse, müctehid daha güçlü bir gerekçeye dayanarak özel bir hükme yönelir (Debûsî, Takvîmü’l-Edille, s. 291–295). Böylece istihsan, rey’in rafine hâli, kıyasın da tamamlayıcı unsuru oldu. Kıyas iskelet, istihsan ise o iskeleti canlı tutan bağ dokusudur. Kıyas olmadan istihsan temelsiz kalır; istihsan olmadan kıyas hayatı kuşatamaz.

3. İlletin Derinleşmesi: Zâhir İllet–Hafî İllet Ayrımında İstihsanın Epistemik Gücü
İstihsanın asıl gücü, illet teorisini zâhirî bir belirlemeden derin bir epistemik sezgiye taşır. Kıyas çoğu zaman herkesin görebildiği zâhir illete dayanır; fakat bazı olaylarda güçlü olan illet zâhir değil, hafî olandır. Zâhir illet normu kurar; hafî illet adaleti gerçekleştirir. Hanefî fakih, kıyasın ürettiği hükmün zarar doğurduğunu, örfe aykırı olduğunu, maslahatı zedelediğini veya aşırı güçlük doğurduğunu fark ettiğinde, “burada daha derin bir illet vardır” diyerek istihsana yönelir (Serahsî, el-Mebsût, XXVII, 162–165). İstihsan böylece adalet ile kural arasında köprü kurar; kuralı bozmadan adaleti kurtarır. Norm işler ama adalet ölürse, hukuk sadece metin olur; istihsan bu ölümü engelleyen ince ayardır.

4. Toplumsal Yapıyla Birlikte Genişleyen Bir Metot: Ticaret, Örf, Maslahat ve Zaruret Dünyasında İstihsanın Terakkisi
İstihsanın tarihsel yürüyüşü, fıkhın hayatla birlikte nasıl genişlediğini gösterir. Selem akdi, henüz olmayan bir ürünün satılmasını kıyasa aykırı olsa da istihsanla meşru kılar; çünkü çiftçi tohum ekebilmek, zanaatkâr üretime başlayabilmek için sermaye ister (İbnü’l-Hümâm, Fethu’l-Kadîr, VI, 5–10). Erken meyve satımı, örfün hukuka dâhil edilmesidir. Şahitlikte işitmeye dayalı bilginin kabulü, toplumsal hafızanın değerini fark eden ince bir içtihat sezgisidir. Kira ve tazmin meselelerinde emek sahibini koruyan istisnaî çözümler, istihsanın zarar vermeme–güçlüğü kaldırma ilkelerini somutlaştırmasıdır (Karâfî, el-Furûk, I, 177–180). Böylece istihsan, soyut bir kavram değil, toplumla birlikte terakki eden bir hukuk metodudur.

5. Fıkhın Uygulama Boyutu: Hanefî Yürürlük Metodu Olarak İstihsanın Devletleşmesi
Hanefî mezhebinin Abbâsî ve Osmanlı dönemlerinde devlet mezhebi hâline gelmesinin en büyük sebebi, istihsanın sağladığı uygulama esnekliğidir. Kanun genel çerçeveyi belirler; fakat örfî hukuk, kadıların takdir yetkisi ve yerel uygulamalar bu çerçeveyi hayata uyarlar (İnalcık, Osmanlı’da Devlet, Hukuk, Adalet, s. 95–110). Modern hukukta yönetmelik ne ise, klasik fıkıhta istihsan odur: Kanun ile uygulama arasındaki mesafeyi dolduran, normu hayatla buluşturan yürürlük yöntemidir. Bu yönüyle istihsan, Hanefîliğin “işleyen hukuk” hâline gelmesini sağlayan metodolojik omurgadır.

6. Somut Olay Adaletinin Sessiz Mimarlığı: İstihsanın Klasik Problemlerde Ürettiği Çözümler
İstihsanın gücü teoriden çok pratikte görülür. Selem ve istisna, üretim ekonomisinin kapılarını açan istihsanî modellerdir (Serahsî, el-Mebsût, XIV, 31–35). Erken meyve satımı, örfün hukuka yansımasıdır. Şahitlikte işitmenin kabulü, toplumsal bilginin hukukileşmesidir. Yıkılmak üzere olan duvarın tazmini ve çiftçinin emeğinin boşa gitmemesi için kira akdinin sürdürülmesi, istihsanın adalet duygusunu koruyan mimarlığıdır (Cessâs, Ahkâmü’l-Kur’ân, II, 212–218). Bu örneklerde istihsan, normu değil, norm ile hayat arasındaki ilişkiyi düzeltir.

7. Kavramın Sönüş Süreci: Kodifikasyon, Modernleşme ve İçtihadın Daralmasıyla İstihsanın Geri Çekilişi
Modern dönemde hukuk pozitivizmi ve kodifikasyon, hukuku maddelere hapsetti. İçtihadın alanı daraldı; hâkimin takdir yetkisi sınırlandı; metne bağlılık katılaştı. Böyle bir atmosferde istihsan gibi esnek kavramlar geri plana itildi; usûl kitaplarının dip satırlarına taşındı (Karaman, İslâm Hukuk Tarihi, s. 311–320). Kavram ölmedi ama dili sustu. Hukuk ise hayatın hızına yetişemedi. Toplum değişti; istihsanın ince ayarı unutuldu.

8. Uygulamada Yaşayan Hukuk: İstihsanın Bugün Yönetmelik, Takdir Yetkisi ve Esneklik İlkesi Olarak Devam Eden İşlevi
Bugün istihsan kelimesini kimse kullanmıyor, fakat herkes istihsan yapıyor. Kanun çerçevedir; yönetmelik ise esnekliğin adıdır. Hâkim somut olay adaleti sağlamak için “takdir yetkisini” kullanır; idare “düzenleyici işlem” yaparak normu somutlaştırır; mahkemeler “hakkaniyet indirimi” yapar. Bunların tamamı istihsanın modern dille konuşan hâlidir. Kuralı bozmadan uygulamayı hayata uyarlamak—tam anlamıyla istihsanın ruhudur.

9. Günlük Yaşamın Yeni Hukuki İhtiyaçları: Tüketici İşlemleri, Elektronik Ticaret, Bankacılık Uygulamaları ve Sosyal Güvenlikte İstihsan Mantığının Zorunlu Hale Gelmesi
Tüketici hukuku, e-ticaret, bankacılık ve sosyal güvenlik gibi alanlarda norm ile hayat arasındaki boşluk büyüktür. İnternet iadesi, asimetrik sözleşmeler, kredi kartı ihtilafları, mobil uygulama hataları, SGK mağduriyetleri gibi durumlarda hakem heyetleri ve mahkemeler “hakkaniyet” ve “makul davranış” ilkesiyle çözüm üretir. Bu uygulamalar istihsanın modern karşılıklarıdır. Örf, teamül ve maslahat göz ardı edildiğinde hukuk çöker; istihsanın dirilişi bu nedenle tarihî bir zorunluluktur.

10. Modern Hukukun Dönüşüm Eşiğinde: Ölmüş Bir Usûl Kavramının (İstihsanın) Günümüz Normlarını Yeniden Şekillendirme Potansiyeli
İstihsan kavram olarak unutulmuş olabilir; ancak ruhu modern hukukta yönetmelik, takdir yetkisi ve somut olay adaleti şeklinde yaşamaktadır. Bugün hukuk, normatif katılıkla hayatın akışkanlığı arasındaki gerilimi yönetememektedir. Hanefîlerin istihsanla geliştirdiği “kuralı tanı, ama adaleti koru” yöntemi, modern hukuk için yeniden keşfedilmesi gereken güçlü bir modeldir. Kavramlar da insanlar gibi unutulunca ölür; fakat doğru bağlamda yeniden ifade edilince dirilir. İstihsanın dirilişi, yalnızca klasik bir terimin ihyası değil, adaletin toplumsal gerçeklikle yeniden buluşturulmasıdır.

SONUÇ

İstihsan, Hanefî usûlünün en yaratıcı içtihat tekniği olarak tarih boyunca norm ile hayat arasında denge kurmuş, hukuku yaşatan bir yürürlük metoduna dönüşmüştür. Modern hukuk bugün aynı işlevi yönetmelik, takdir yetkisi ve esnek yorum mekanizmalarıyla sürdürmektedir. Bu nedenle istihsanın dirilişi, bir kavramın değil, bir metodolojinin dirilişidir. Hukukun geleceği, kuralın katılığı ile hayatın akışkanlığını buluşturan bu ince ayara muhtaçtır. Dün istihsan, bugün yönetmelik; dün kıyas–istihsan gerilimi, bugün kanun–takdir yetkisi ilişkisi… Tarih tekerrür etmiyor; yöntem dilden dile, formdan forma göçüyor. İstihsanın dirilişi, adaletin dirilişidir.