Bugün can sıkıcı bir yazı kaleme almak istedim. Canımız gerçekten sıkılır mı?

CAN SIKINTISINA DAİR BİR YAZI!

Sıkılırsa şayet niçin sıkılır?

Tabi ki psikiyatrist olmadığım için bu yazı bilimsel bir yazı değil, deneme yazısı olacaktır.

Bana öyle geliyor ki aslında sıkılan ruhtur.

Biz biliyor ve inanıyoruz ki ruhun öz vatanı bâki âlemdir.

Bu dünya zaman zaman ona dar gelir.

“İçi içine sığmaz” derler ya hani…

Büyüyen bedene elbisenin dar gelmesi gibi, genişleyen ruha da dünya dar gelmeye başlar.

Gurbette olanın sılaya özlemi gibi ruh da vatanını özler.

Hele ki özüyle uyuşmayacak şeylere şahit olduysa bu özlem artar.

Hayatın gailesi içinde duygular bastırılır ama günün birinde ruh da öfkesini patlatır.

Şairin deyimiyle; “Hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır?

Özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı?”

İnsan, zamanla bedeninde değil ruhunda sızı olduğunun farkına varır.

Bu fark ediş onu bazen oyalanacak işlere, bazen de manevi yönelişe sevk eder.

Huzur arar sağda solda.

Huzur diye sarıldıkları da başına iş açar, başka huzursuzluklara kapı aralar.

“işte buldum galiba” dediği anda yine bir huzursuzluk ve tatminsizlik başlar.

Dünyanın en güzel lezzetlerini tatsa, en lüks yerlerinde konaklasa günün sonunda bunların hepsinin faniliğini fark edip bâki olana yönelmek ister.

Lakin bu arayışın sonunda doğru adrese ulaşmak her zaman herkese nasip olmaz.

Zira her arayan bulamaz ama bulanlar da arayanlardır.

Üstad bu gerçeği çok güzel özetler;

“Tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum

Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum

Anladım işi; San’at Allah’ı aramakmış?

Marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış”

Dindar bir kişilik çözümü Kur’an’da arar ve şu ayete kulak kabartır: “…gönüller ancak Allah’ı anmakla tatmin olur.” (Ra’d-28)

Yine üstadın enfes ifadesiyle;

“Neye yaklaşsam, sonu uzaklık ve kırgınlık

Anla ki yok, Allah’tan başkasıyla yakınlık.”

Âşık Yunus, bu ayete yorum olabilecek şekilde meramını dile getirirken, kafası karışık olanlara da yol gösterir;

“Ne zaman anarsam seni

Kararım kalmaz Allah’ım

Senden gayrı gözüm yaşım

Kimseler silmez Allah’ım”

Ârif olan bir zat der ki; "Fâniyim, fâni olanı istemem. Âcizim, âciz olanı istemem. Ruhumu Rahman'a teslim eyledim, gayr istemem.”

İnsan, sınırlı dünya ve geçicilik karşısında sonsuz bir gerçeklik arayışındadır.

Bu arayış, Rabbinin rahmetiyle dolu olan Allah’a derin bağlılık ve teslimiyetle anlam kazanır.

Kendi ruhundaki ışık huzmesi zayıfladığında bâki olana ait güneşin ziyasından nemalanma ihtiyacı duyar.

Velhasıl, ruhun tatmini, ölüm sonrası hayatı da kapsayan rahmet ve ihsan beklentisiyle sağlanır.

Çözüm mü dediniz? Size verebilecek hazır bir reçetem yok ama insanlığa şifa eczanesi olarak gönderilen Allah kelamıyla biraz daha hemhal olmanızı tavsiye edebilirim.

Zira ruhları elinde tutan, yeri geldiğinde daraltan yeri geldiğinde gevşeten Allah’ın şifahanesinde şöyle buyrulur;

“Ey insanlar! İşte size Rabbinizden bir öğüt, göğüslerde olan(sıkıntılar)a şifa ve inananlara bir yol gösterici ve rahmet gelmiştir.” (Yûnus, 57)

Yazımızı Âşık Daimi’nin ölümsüz dizeleriyle bitirelim;

“Daimi’yim her can ermez bu sırra,

Gerçek kâmil olan yeter o nûra,

Yusuf sabır ile vardı Mısır’a,

Bu da gelir, bu da geçer ağlama.”