Desene Ribanın Faiz, Fazla Ve Nema Gibi Torunları Olmuş. İki Kelp Bile Ayrıcalığa Tabi Tutulsa Vicdanen İsyan Eder, Kaldı Ki İnsan.

Ribanın adını referans ve sözlü imtihan koymuşlar

Desene Ribanın Faiz, Fazla Ve Nema Gibi Torunları Olmuş. İki Kelp Bile Ayrıcalığa Tabi Tutulsa Vicdanen İsyan Eder, Kaldı Ki İnsan.

İslam dini, Müslümanların yardımlaşmalarını ve birbirlerine destek olmalarını, borçlunun borcunu ödemesine yardımcı olunmasını genel ahlaki bir ilke olarak koymuştur. İslam fıkıh doktrininde bu amacı sağlamaya yönelik bir dizi tedbir hükümlerine ve teminat gayeli akit türlerine yer verilmiştir. Müslümanların tehlikeye uğrayan Müslüman kardeşlerine karşı bireysel sorumlulukları ancak toplumsal kefalet organizasyonlarıyla sağlanabilir.

Bu kefalet sorumluluğunun organizasyonunu işin tabiatı gereği, ya doğrudan devlet ya da dolaylı olarak devletin denetimi ve gözetimi altında özel hukuk tüzel kişileri yaparlar. Yani devlet, Müslim veya gayrimüslim vatandaşlarının tabi ve sosyal nitelikli tehlikelere maruz kaldıklarında sosyal güvenliklerini temin ile mükelleftir.

Bu manada devlet, vatandaşlarının iş ve aş güvenliğini sağlamaya kefildir. Bu kefalet sorumluluğunun gereği olarak devlet, iktisadi tehlikeye maruz kalan vatandaşlarının iş güvenliğini temin için gerekli organizasyonları yapar. İslam, devletin, kendi vatandaşlarının geçimlerini garanti altına almasını farz kılmıştır. Devlet bu görevini iki şekilde yürütür.

DEVLET NE DENLİ BOZULMUŞSA, KANUNLARIN SAYISI O DENLİ FAZLADIR

Birincisi devlet, bireyin öncelikle kendi emeği ile geçimini sürdürmesi için çalışmasını, ekonomiye katkıda bulunmasına imkan ve fırsat hazırlar. Çalışmaktan ve geçimini temin etmekten aciz ise veya çalışma gücü bulunduğu halde devlet vatandaşına iş imkanı sağlayamıyorsa devlet bu kefaleti sebebiyle vatandaşının ihtiyaçlarını karşılamak ve belli bir ölçü dahilinde onun geçimini temin etmekle yükümlüdür. Devlet tehlikelere karşı kefili olduğu vatandaşlarının iş ve aş güvenliğini sağlaması için de ya 'genel dayanışma ilkesini' ya da 'umûmi servet kaynakları üzerindeki hakkının' organizasyonunu devreye sokarak temin eder.

Zira devletin en önemli kuruluş sebeplerinden biri de bu işsizlik tehlikesine karşı vatandaşlarının sosyal güvenlik ihtiyaçlarını sağlamasıdır. Devletin bu iş ve aş güvenlik teminatı doğal sorumluluğu olarak kabul edilmiştir. Sosyal garantinin birinci esası Müslümanlar arası sosyal dayanışma olup devletin bununla ilgili gerekli düzenlemeleri yapma yetkisi bulunmaktadır. Zira sosyal devlet, kendi imkanları dahilinde verdiği sosyal garantinin gereklerini yerine getirmekle mükelleftir. Teminat verilen bu sosyal garantinin ölçüsü, bireyin zarûri ve hayati ihtiyaçlarına yöneliktir.

SOSYAL DEVLET PROJESİ

İkincisi devlet, adeta Müslümanlar arasında iktisadi tehlikeye uğrayanlara zekatın dışında sosyal dayanışma ilkesi gereği gücü yerinde olan Müslümanların birlikte müteselsilen kefaletini organize eden bir müessese durumundadır. Keza devletin bu sosyal güvenliği yerine getirmede bireyleri zorlama yetkisi de bulunmaktadır. Bu hak gereğince devlet, Müslüman bireylere vekaleten, görevi icabı bu organizasyonu yaparak onları tehlikelerin sonuçlarına karşı güvence altına alır.

Bu sosyal güvenlik tekeffülünün miktarı, devletin ekonomik durumuna göre değişebilse de genellikle zaruri ihtiyaçlarını kapsamına alır. Devlet, belirli tehlikelerin gerçekleşmesi durumunda, ödenecek teminatın vatandaşlar arası müteselsil kefalete kefil vasfıyla teminata, bu işlemi organize etmesi hususunda ise vekil pozisyonundadır. Tehlike gerçekleştiği takdirde vatandaşlar arasında müteselsilen ve birlikte sorumluluk hükümleri geçerli olur. Bu yönüyle devlet, vatandaşların kendi aralarında vukuu bulan bir tür kefalet sözleşmesini organize etmektedir.

Bu durumda vatandaşlar birbirine müteselsil kefil olduklarından, kefalet, kural olarak ivazsızlık niteliğini de muhafaza eder. Kefalet sözleşmesinde devlet, kefaletten yararlanan tarafın lehine olmak üzere, kefalet ilişkisi varlığını korurken, vatandaş vekalet sıfatıyla, vatandaşlar arasındaki zımni müteselsil kefil ve müşterek müteselsil borçlu, yani tehlikelere karşı birlikte sorumluluk ilkesi gereği aralarındaki organizasyonunu gerçekleştirir.

Toplum Birbirine Müteselsilen Kefildir / Sigortalıdır.

Devlet Vatandaşının Hem Kefili, Hem De Vekilidir

Günümüzde Müslüman toplumların, mevcut yeni şart ve imkanlara göre sosyal yardım ve sosyal dayanışma müesseselerini geliştirmesine, tarihteki bireysel yardım teşebbüslerin yerini kollektif faaliyetlere terk etmesine ciddi ölçüde ihtiyaç vardır. Çünkü bireysel teşebbüs ve başarıların hakim olduğu Müslüman toplumlarda artık güçlerin birleştirilmesinin önemi anlaşılmış, önemli ve kalıcı sosyal güvenlik uygulamalarının yapılabilmesi bu alanda sosyal dayanışma müesseselerinin kurulması adeta bir tür kollektif organizasyona bağlı hale gelmiştir.

Bu saik birey ve kurumları, hem kendi hem de toplumun uzun vadede geleceğini ilgilendiren organizasyonlara yöneltir. Zira iktisadi yapının genelde tarıma dayandığı toplumlarda geçmişteki yardım sandıkları şeklindeki adi ortaklıklar mahdut sayıdaki insanlardan teşekkül etmiş, aşkın değerlerin kuvvetli olmasıyla da yürürlük kazanmıştır. Ancak, birey ve toplumlar, toplumsal yapı ve şartların değiştiği, aşkın değerlerin zayıfladığı toplumlarda nasların genel ruhundan hareketle ilke ve amaçlara uygun yeni sosyal dayanışma yapılanmalarına gitmeleri istihsanen gereklidir. Zira istihsan, çağlara göre değişmeyen genel kurallarla, şartlara ve zamanlara göre değişebilen özel normların pratik göstergesidir.

Sonuçta mal ve can güvenliğini çeşitli şekil ve derecelerde tehdit eden tehlikelerin zararlarına maruz kalan bireylere, kefalet sorumluluğu bulunan devlet veya onun oluşturacağı araçların organizasyonlarıyla teminat verilmesinin gerekliliği anlaşılmaktadır. Klasik ifade ile şahsa ve mala kefalet, kefaletin konusu olan mal ve can güvenliği tehlikelerinin geniş manada sorumluluğunun yüklenilmesi anlamını taşır. Kefalet müessesesinin yeteri kadar iyi geliştirilemediğinden de günümüzdeki sosyal güvenlik tedbirlerinin adının belirlenmesinde de sıkıntılar çekildiği kanaatindeyiz.

Her Canlı Bir Sığınak Aramaktadır.

Devleti Sığınak Görmeyenler, Kendilerine Sığınak Ararlar

Saygılarımla. Prof Dr Hadi SAĞLAM