Miladi takvime göre bir yılı daha geride bırakırken ömür sermayesinden bir yaş daha yiyoruz. Ecel bize doğru koşar adım gelirken, farkında olmadan biz de ona doğru adımlarımızı hızlandırıyoruz.
YENİ YILIN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
En büyük nasihat olan ölüm vakalarını her gün izlememize rağmen, onu kendimize hiç yakıştıramıyoruz.
Şans oyunlarına ümit bağladığımız kadar, şansa bırakılamayacak kadar önemli manevi değerlere ve sorumluluklara bağlansak çok daha farklı yerlerde olurduk herhalde.
Allah Resulü (as), “Ölmeden önce kendinizi muhasebe ediniz.” buyurarak, hayatımızı her zaman murakabe ve muhasebe altında geçirmemiz gerektiğine dikkat çeker. Ne ki yarın ölecekmiş gibi yaşamak yerine, hiç ölmeyecekmiş gibi dünya telaşına dalıp gidiyoruz. Neticede ölüm, vaki olan kişi için küçük kıyametidir; o artık dönüşü olmayan bir yola girmiştir.
İnsanoğlu için genellikle aldandığı iki nimet olan, sağlık ve boş zamandan söz edilir. Bunların kıymeti de maalesef çoğu zaman kaybedildiğinde anlaşılır. Ömür, en büyük sermaye demişken meşhur kıssayı hatırlamakta yarar var: “Bağdat’ın meşhur yaz sıcaklarının bastırdığı bir gün, sokakta bir nara duyulur: “Sermayesi buz olan adama yardım edin.”
Yazın sıcağında buz satarak geçimini sağlayan bu adam belli ki sıcak artınca elindeki buzlar erimeye başlamıştır. Buzlar erimeden, elindekileri bir an önce satmak derdindedir. Oradan geçerken bu duruma şahitlik eden Cüneyd-i Bağdadi bu durumdan çok etkilenir ve derince düşünmeye başlar. Üstatlarını bu şekilde gören talebeleri, neden bu denli etkilendiğini sorduklarında: “O, buz sermayesini düşünüp kaygılanıyorken, ben ömür sermayesini düşünüp nasıl kaygı duymayayım” diye cevap verir.”
Ömür sermayesi her geçen gün buz misali eriyip giderken gelecekle ilgili planları bir daha gözden geçirmek gerekir sanırım. Yunus’un; “oyalanma yeri” dediği, Âşık Veysel’in “iki kapılı han”a benzettiği şu fani dünyayı fırsat elde iken iyi değerlendirmek lazım.
“Allah’a temiz bir kalple gelenden başkasına mal ve oğulların fayda vermeyeceği gün.” hızla yaklaşmakta iken bakışları derinleştirmek gerekir kanaatindeyim. (Şu’ara/88)
Genç Abdal ne güzel özetlemiş aslında meseleyi;
“Fırsat elde iken bir amel kazan, Gül cemalin bir gün solsa gerektir, Zevkine aldanma tapma dünyaya,
Dünya malı burda kalsa gerektir.”
Akıllı kişi, hesabını kitabını iyi yapan, helalinden kazanandır; Ondan daha akıllısı ise, dünyasını mamur ederken ahiretini de karartmayan, o tarafa da yatırım yapandır.
Henüz vakit varken, el ayak tutuyor iken her iki cihanda yüzümüzü ağartacak, bizi mahcup etmeyecek ameller biriktirmenin zamanı gelmedi mi?
“Benim kalbim temiz”, “Ben iyi bir insanım, karıncayı incitmem” diyenleri duyar gibiyim!
Onlara şu kadarını söyleyeyim; Daha adil bir dünya için iyi insan olmak yetmez; ‘aktif iyi insan’ moduna geçmek gerekir. İnsanın fıtratında zaten ‘iyi hal’ potansiyeli vardır. Önemli olan, kamuya yararlı hizmet üretmek ve iyiliği yaygınlaştırıp kurumsal hale getirmektir.
Bu yılbaşı, iyiliği yaygınlaştırmak, kötülüğe engel olmak adına çaba göstermek için ‘irade’ ortaya koyacak bir dönüm noktası olabilir. Yeni yıla girerken bir de bu açıdan bakmakta yarar var sanırım.