Kadınların miras hakkı üzerine tartışmalar yeniden gündemde. Kur’an’ın adalet ilkesi mi, yoksa kültürel kalıplar mı kadınları haklarından mahrum bırakıyor?
Mirasta İki Kadına Bir Erkeğe Kuralı: Sorumluluk Mu, Ayrımcılık Mı?
İslâm’ın özü adalettir; adaletin kıstası dişilik değil, kişiliktir. Kur’an insanı cinsiyetine göre değil, sorumluluğu ve hakkaniyetiyle değerlendirir. Ancak bugün birçok Müslüman toplumda kadın hâlâ mirastan payını alamıyor. “İki kadına bir erkek” kuralı, Kur’an’ın adalet gayesini yansıtan bir ölçü olmaktan çıkıp kültürel bir kalıba dönüşmüş durumda.
Uluslararası İslâm Fıkıh Akademisi (IIFA) bu konuda 1992’de aldığı kararda şöyle der:
“Kadının mirastaki payı, cinsiyet farkına değil, sorumluluk farkına dayanır. Erkek, ailenin nafaka yükünü taşır; kadın bu yükü taşımadığı hâlde pay alır. Dolayısıyla bu fark, eşitliğin değil, adaletin gereğidir.”
Bu açıklama, Kur’an’ın indiği dönemin toplumsal şartlarıyla tutarlıdır. Fakat bugünün dünyasında kadın da çalışmakta, üretmekte, aile yükünü paylaşmaktadır.
O hâlde adaletin terazisi, zamanın gerçeklerine göre yeniden düşünülmelidir.
Kadının Miras Hakkı: Kur’an mı, Kültür mü Engel?
İslâm kadına miras hakkı tanıyan ilk hukuk sistemidir. Ancak bugün bu hakkın önündeki en büyük engel Kur’an değil, kültürdür. Birçok yerde kadının payı hâlâ “erkek kardeşin hakkı” sayılıyor. Kadın, miras payından feragat etmeye zorlanıyor. Oysa bu tutum hem toplumsal hem de dinî bir ihanettir.
Bir düşünelim: Kız kardeşinin mirasını gasp eden bir Müslüman, ölümden sonra kıbleye değil, vicdanının doğu yönüne gömülse belki daha anlamlı olurdu. Bu bir kinayedir ama uyarıcıdır: Kadınların hakkını çiğneyen bir toplumun kıblesi şaşmıştır.
Erkeğe 2, Kadına 1: Gelenek mi, Adalet mi?
Avrupa Fetva ve Araştırma Konseyi (ECFR) Kadın ve Aile Komisyonu 2021’de şöyle der:
“Kadın, günümüzde ailenin geçimine aktif katkı sunmaktadır. Adaletin temini için miras paylaşımında örf ve toplumsal gerçeklik dikkate alınmalıdır.” Yani mesele artık “kadına az, erkeğe çok” değil; “adil pay nasıl sağlanır” sorusuna dönüşüyor. Bu, Kur’an’ın lafzını değil, amacını koruma çabasıdır; zira İslâm’ın hedefi eşitlik değil adalettir.
Dişilikten Kişiliğe: İslâm Hukukunda Kadın ve Miras Gerçeği
Gerçek reform sadece fetvalarla değil, vicdanla başlar. Kadının miras hakkını engelleyen yasalar kadar, bu hakkı vermeyen babalar, amcalar, kardeşler de aynı vebali taşır. İslâm Fıkıh Akademisi’nin ifadesiyle: “Şeriat zulmü değil adaleti emreder; bu adaletin kadın ve erkek arasında farkı yoktur. ”Gerçek kıbleye dönmek, sadece bedeni değil, vicdanı da kıbleye çevirmekle mümkündür. Belki de artık “erkeğe iki, kadına bir” ayetini, adaleti her iki tarafa da tam paylaştırmak anlamında vicdanla yeniden okuma zamanıdır. Çünkü İslâm yalnız paylaşımı değil, insanı korumayı emreder.
İslâm Fıkıh Akademisi Kararından: “Kadının miras hakkı, Şeriatın temel adalet ilkelerindendir. Kadın, erkeğe nispetle farklı sosyal sorumluluklara sahip olsa da, bu fark asla değerde bir eşitsizlik değildir. Adalet, her birine hakkını vermektir.” (IIFA 7. Oturum, Cidde 1992 – Resolutions of the Academy, Art. 32) “Adaletin yönü kıbledir; kadının hakkını kıble istikametine koymadan hiçbir toplum gerçekten kıbleye dönmüş sayılmaz.”
Ne yazık ki bugün hâlâ bazı toplum kesimlerinde kadınların miras hakkı, dinin ve vicdanın emrettiği şekilde değil, örfün ve bencilliğin şekillendirdiği bir anlayışla gasp edilmektedir. Babalar, “hakkını verdim” diyerek kızlarının eline birkaç kuruş tutuşturur, gerçekte ise onları maddi ve manevi mirastan dışlarlar. Oysa Kur’an, miras taksiminde en açık ve detaylı hükümleri getirmiş; adaletin terazisini erkek ya da kadın lehine değil, hak ve sorumluluk dengesi üzerine kurmuştur. Buna rağmen, özellikle bazı bölgelerde –örneğin Karadeniz’de– “kız çocuğuna miras verilmez” anlayışı, hâlâ cahiliye döneminin karanlık alışkanlıklarını yaşatmaktadır. Dini değerleri dillerinden düşürmeyen, camiden çıkmayan ama kız kardeşinin hakkını yiyen kimseler, aslında namaz kılarken de adaletle imtihanını kaybetmektedir. Gerçek Müslümanlık, sadece camide değil; miras taksiminde, ticarette ve kardeşlik hukukunda belli olur. Hak yemekten daha büyük bir günah, kul hakkından daha ağır bir vebal yoktur. Türkiye’nin bazı bölgelerinde hâlâ kız evlat mirasta yok sayılıyor, cahiliye zihniyeti yaşıyor. Prof. Dr. Hadi Sağlam İslâm Hukuku Anabilim Dalı Başkanı