Sosyal güvenlik, bir sigorta sistemi değil; adaletin, kardeşliğin ve tevhidin hayat bulmuş hâlidir. Devlet, anayasa ve kardeşlik ilkesi, insanı yalnızlıktan kurtaran üç ilahî sütundur.

SOSYAL GÜVENLİK TEVHİDÎ BİR PROJEDİR

1. Adaletin Kurumsal Hâli: Devlet ve Sosyal Güvenlik

Kur’ân, devleti salt bir iktidar aracı olarak değil, “Ey iman edenler! Hepiniz topluca barışa girin (اُدْخُلُوا فِي السِّلْمِ كَافَّةً)” (Bakara, 2/208) buyruğunun toplumsal karşılığı olarak tanımlar. Ayetteki “silm” kelimesi hem barış hem güven anlamı taşır; bu da sosyal güvenliğin vahyî temelidir. Devlet, bu ilahî çağrının kurumsallaşmış şeklidir; yani güvenin ve barışın zeminidir. Adil devlet, toplumu cehennemden çıkarır; zalim devlet, dünyayı cehenneme çevirir.
Tarihte hicret, bu idealin fiilî karşılığıdır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), adalet temelli bir düzen kurmak için hicret etmiş, Yesrib’i “Medine’ye dönüştürmüş, böylece kabileci yapıyı aşarak ilk site-devlet modelini inşa etmiştir. “Medine” isminin kökü olan “medeniyet” kavramı, güven içinde birlikte yaşama anlamına gelir. Medine toplumunda fakir, yetim, kadın ve köle ilk kez aynı hukukî statüde korunmuştur. Bu, tarihin ilk sosyal hukuk devrimidir. Adil devlet sosyal güvenliğin teminatıdır; çünkü Kur’ân “Allah adaleti ve ihsanı emreder” (Nahl, 16/90) diyerek, devletin adalet üretmeyen hiçbir icraatını meşru görmemiştir.

2. Yazılı Adalet: Toplumsal Sözleşmeden Sosyal Güvenliğe

Bir devletin kalıcılığı, onu ayakta tutan toplumsal sözleşmeye bağlıdır. Hicretten sonra Hz. Peygamber (s.a.v.) tarafından hazırlanan Medine Vesikası, tarihin ilk yazılı anayasası kabul edilir. Bu vesika, “ümmet-i vâhide” (tek toplum) kavramını getirerek kabilecilik çağını kapatmış, din, ırk ve statü farkı gözetmeden tüm bireylere eşit yurttaşlık hakkı tanımıştır. Vesikanın 3–13. maddeleri, kişisel güvenliği ve karşılıklı yardımlaşmayı garanti altına almıştır.
Bu belgede “âkile (dönemin dayanışma sigortası)” sistemi revize edilmiş, dağınık kabile akileleri tek çatı altında birleştirilmiştir. Bu, günümüz Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) sisteminin tarihsel köküdür. Medine Anayasası, bireye sosyal güvenlik hakkı vermiş, devlete ise bu güvenliği sağlama sorumluluğu yüklemiştir. Dolayısıyla sosyal güvenlik, birey için hak, devlet için yükümlülük hâline gelmiştir. Kur’ân’ın “Bir kavme olan kininiz sizi adaletsizliğe sevk etmesin; adaletli olun, bu takvaya daha yakındır” (Mâide, 5/8) emri, anayasal adaletin hem kaynağı hem de güvencesidir.

3. Kardeşlikten Vatandaşlığa: Sosyal Güvenliğin Manevî Kalbi

Kur’ân, “Müminler ancak kardeştir (اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ)” (Hucurât, 49/10) buyurur. Bu kardeşlik, kan bağına değil, iman bağına dayanır. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) Muhâcir ve Ensâr’ı kardeş ilan etmesi, sadece duygusal değil, ekonomik ve sosyal bir dayanışma düzeni kurmuştur. Malı olan, malı olmayana kefil olmuş; güçlü, zayıfa kol kanat germiştir. Bu, tarihin ilk sosyal sigorta modelidir. Bu kardeşlik ilkesinin merkezinde güven duygusu vardır. Nitekim İslâm, güveni imanın bir parçası saymıştır: “El-müslimu men selime’n-nâsu min lisânihî ve yedihî (Müslüman, elinden ve dilinden insanların emin olduğu kişidir)” (Buhârî, Îmân, 4). Toplumda güven ortadan kalktığında iman da zayıflar. Peygamberimizin “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” (Hâkim, el-Müstedrek, II, 15) buyruğu, sosyal güvenliğin manevî teminatını oluşturur. Çünkü tevhid, sadece Allah’ın birliği değil, insanın insanla birliğidir. Sosyal güvenlik, iman kardeşliğinin dünyevî kurumudur; bir müminin açlığı, tüm toplumun sigortasızlığıdır.

4. Üç Sütunlu Adalet: Devlet, Anayasa ve Kardeşlik

İslâm medeniyeti üç ilke üzerine kuruludur: adaletli devlet, hak temelli anayasa ve kardeşlik ruhu. Bu üçü bir araya geldiğinde ortaya çıkan sistem, “tevhidî sosyal güvenlik”tir. Tevhid sadece “Allah birdir” inancı değil, aynı zamanda “insanlık birdir” şuurudur. Tevhid, bireyin Rabbiyle olan bağını kurarken; sosyal güvenlik, bireyin diğer insanlarla olan bağını tesis eder.
Devlet, adaletin kurumsal yüzüdür; anayasa, o adaletin hukukî çerçevesidir; kardeşlik ise o düzenin vicdanıdır. Devlet adil olmazsa sosyal güvenlik çöker; anayasa hakkı korumazsa adalet anlamını yitirir; kardeşlik olmazsa toplum güven duvarını kaybeder. Kur’ân bu dengeyi “Bir toplum kendini değiştirmedikçe Allah da onların durumunu değiştirmez” (Ra‘d, 13/11) yasasıyla formüle eder. Yani sosyal güvenlik, sadece devletin değil, toplumun ahlâkî sorumluluğudur.

5. Tevhidî Sosyal Güvenlik: İnsanlık İçin Kurtuluş Mimarisi

Bugün insanlık, zenginleşirken güvenini kaybetmiştir. Modern sosyal güvenlik kurumları, maddî sigorta sağlar ama manevî teminatı unutur. Oysa İslâm’ın getirdiği model, ruhu olan bir sistemdir. Zekât, sadaka, vakıf, kefalet ve âkile, hepsi birer manevî sosyal güvenlik mekanizmasıdır. Kur’ân, “Onların mallarında muhtaç ve mahrum için bir hak vardır” (Zâriyât, 51/19) buyurarak, yardımı lütuf değil, hak olarak tanımlamıştır. Bu, sosyal devlet anlayışının en erken ve en derin formülüdür. Tevhidî sosyal güvenlik, insanı “sadece birey” olarak değil, “emanet” olarak görür. Her insan, hem Rabbine hem topluma karşı sorumludur. Bu sistem, dünyayı cennetleştirmenin ahlâkî yoludur. Çünkü sosyal güvenlik, Kur’ân’ın “İyilikte ve takvada yardımlaşın (وَتَعَاوَنُوا عَلَى الْبِرِّ وَالتَّقْوَى)” (Mâide, 5/2) emrinin kurumsallaşmış hâlidir. Günümüzde Diyanet gibi kurumların asli görevi, bu tevhidî bilinci yeniden canlandırmak; sosyal güvenliği sadece ekonomik değil, imanî bir görev olarak topluma kazandırmaktır.

Sonuç: Sosyal Güvenlik, Tevhidin Hayattaki Formudur

Sosyal güvenlik, İslâm’ın dünyevî adaletle uhrevî kurtuluşu birleştiren projesidir. Devlet, bu barışın kurumsal yüzü; anayasa, hukukî zemini; kardeşlik ise ahlâkî ruhudur. Kur’ân’ın ifadesiyle “Allah sizi yardımlaşan bir toplum olarak yarattı (المؤمن للمؤمن كالبنيان يشدّ بعضه بعضًا)” (Buhârî, Salât, 88). Sosyal güvenlik, bu yardımlaşmanın kurumsal hâlidir. Tevhid inancı, sosyal düzenin merkezinde yer almadıkça güven tesis edilemez. Tevhid, inançta birliği; sosyal güvenlik, hayatta dirliği sağlar.Bu sebeple sosyal güvenlik, bir maliye politikası değil, bir iman politikasıdır. İnsan, yalnız yaşamak için değil, birlikte yaşamak için yaratılmıştır. Birlikte yaşamaksa güven gerektirir. İşte bu yüzden sosyal güvenlik tevhidî bir projedir; çünkü insanın kurtuluşu, ancak adaletin ve kardeşliğin güvenli ikliminde mümkündür.