Anayasa olmadan yasa yönünü, yasalar olmadan anayasa işlevini kaybeder, hukuk, bu iki katmanı yerli yerinde tuttuğu sürece adalet üretir.
VAHYİ ANLAMA METODOLOJİSİ: ÂMM–HÂSS (GENEL–ÖZEL) NORM VE ANAYASA–YASA İLİŞKİSİ
Genel normlar, hukuk düzeninin dokunulmaz ve evrensel üst ilkelerini; özel normlar ise bu ilkelerin zamanın ruhuna, toplumun dokusuna ve olayın şartlarına göre hayat bulan uygulama hükümlerini ifade eder. Bu iki düzlemi ters yüz etmek—ilkeye değişebilirlik, uygulamaya ise mutlaklık atfetmek—hukuku hem kaynağından hem maksadından koparan, adaleti şekle, şeriatı ise donmuş bir metne indirgeyen en ağır metodolojik sapmadır.
Naslara genel–özel norm perspektifinden bakıldığında, İslâm’ın son derece bilinçli bir normatif mimari kurduğu görülür. Kur’an’ın ekserisi genel norm, Sünnet’in ekserisi ise özel norm niteliğindedir. Kur’an adalet, emanet, insan onuru, eşitlik ve sorumluluk gibi değişime kapalı, anayasal mahiyetli üst ilkeler koyar; Sünnet ise bu ilkeleri bağlama ve şartlara göre somutlaştıran özel hükümler üretir. Genel normlar evrensel sabiteleri; özel normlar ise toplumların şartlarına, örflerine ve mükelleflerin durumlarına göre değişebilen uygulamaları temsil eder. İlke sabittir, uygulama değişir. Bu normatif dengenin doğru anlaşılmaması, değişmez olana esneklik, değişebilir olana mutlaklık atfetmek gibi köklü metodolojik hatalara yol açar. İslâm hukukunu anlamanın ön şartı, işte bu genel–özel dengeyi doğru okumaktır.
1. Üst Normun Mantığı: Anayasanın Genel İlke Yapısı
Naslardaki genel hükümler, hükmün değişmeyen ilke katmanını ifade eder. Bu hükümler, zamanın akışına ve toplumsal şartların dönüşümüne rağmen sabit kalan evrensel normlardır. İslâm’ın adalet, emanet, hürriyet, eşitlik, liyakat ve insan onuru gibi temel değerleri, hem insanlığın ortak vicdanında karşılığı bulunan üst ilkeleri hem de anayasal mahiyetli genel normları oluşturur. Serahsî’nin genel lafzı “kapsayıcılık” olarak tanımlaması (Serahsî, el-Mebsût, c.1, s.16) ve Cessâs’ın genel normu “asıl hüküm” olarak nitelemesi (Cessâs, Ahkâmü’l-Kur’ân, c.1, s.121), bu katmanın klasik fıkıhtaki yerini tayin eder. Modern hukukta da Kelsen’in Grundnormu ve Hart’ın “secondary rules” teorisi, üst normun tüm sistemi şekillendiren kurucu güç olduğunu gösterir. Üst norm ilkeyi kurar; hukuk o ilkeye göre anlam kazanır.
2. Alt Normun Sınırları: Yasaların Özel Düzenleme Alanı
Naslardaki özel hükümler, değişmeyen ilkeyi somutlaştıran uygulama normlarıdır. Bu alan doğası gereği örfe, zamana, kültüre ve toplumsal şartlara göre değişebilen bir yapıya sahiptir. Cessâs’ın özel hükmün geneli “kaydeden” bir unsur olduğu yönündeki tespiti (Cessâs, a.g.e., c.1, s.121) ve Serahsî’nin özelin geneli iptal etmeyip açıklayıcı işlev gördüğü yönündeki ifadesi (Serahsî, el-Mebsût, c.1, s.17), bu normatif yapıyı teyit eder. Modern hukukta “lex specialis derogat generali” ilkesi, özel normun genelin uygulanacağı alanı belirleyen açıklayıcı fonksiyonunu ifade eder. Genel norm sabittir; özel norm hayatın değişkenliğine uyum sağlayarak yürürlük üretir.
3. Normlar Hiyerarşisinin İşleyişi: Geçerlilik ve Bağlayıcılık
Hukuk düzeni, üst normdan alt norma doğru işleyen bir geçerlilik zinciri üzerine kuruludur. Alt normun hükmü, ancak üst norma uygun olduğu sürece meşruiyet kazanır. Bu nedenle anayasaya aykırı bir yasa teknik olarak var olsa bile hukukî değerini kaybetmiş sayılır. Usûl-i fıkıhta “الحكم يدور مع علته وجوداً وعدماً” — “hüküm illetle kaimdir” ilkesi (Âmidî, el-İhkâm, c.3, s.118), alt normun üst ilkeye bağlılığının klasik formudur. Kelsen’in normlar piramidi ve Hart’ın tanıma kuralı da aynı yapıyı modern teoriye taşır: üst norm yön verir, alt norm yürütür; biri sarsıldığında diğeri hüküm gücünü yitirir.
4. Genel–Özel Çatışmasında Tahsis İlkesi ve Yorum Yöntemleri
Genel ve özel norm arasındaki görünür çatışma, hukukun krizi değil; hukukun işleyiş biçimidir. Özel norm, genelin alanını daraltır fakat ilkeyi ortadan kaldırmaz; onu somut bağlamda açıklığa kavuşturur. Âmidî’nin “التخصيص بيان” — “tahsis açıklamadır” ilkesi (Âmidî, el-İhkâm, c.2, s.213) ve Serahsî’nin “özel geneli bozmaz; yorumlar” tespiti (Serahsî, el-Mebsût, c.1, s.17), bu tamamlayıcı yapıyı açıklar. Modern hukukta lex specialis ilkesi, özel normun genelin uygulanacağı sınırı belirleyen açıklayıcı bir katman olduğunu gösterir. İlke korunur, uygulama netleşir; çatışma değil, uyarlama gerçekleşir.
5. Fıkıh Usulü ile Modern Hukuk Arasında Âmm–Hâss Paralelliği
Âmm–hâss ilişkisi, İslâm hukukunda hükmün hem evrensel hem yerel boyutunu düzenleyen çekirdek metodolojidir. Âmm ilkeyi; hâss ise o ilkenin toplumsal ve tarihsel bağlamdaki uygulamasını temsil eder. Âmidî’nin “özel genelin üzerine açıklama olarak gelir” tespiti (Âmidî, a.g.e., c.2, s.214) ve Cessâs’ın hâssi genelin sınırını tayin eden unsur olarak görmesi (Cessâs, a.g.e., c.1, s.121), bu yapıyı klasik düzlemde belirginleştirir. Modern hukukta anayasa–yasa ilişkisi, aynı normatif mantığın pozitif hukuk dilinde yeniden üretilmiş hâlidir. İki farklı hukuk geleneği, aynı genel–özel mantığın iki ayrı dilde kurulmuş ifadesidir.
6. Hukukun Dinamik Yüzü: Özel Normların Zaman ve Şartlara Uyumu
Hukuk yalnız sabitelerin değil, aynı zamanda değişen hayatın da düzenidir. Bu nedenle özel normlar—tıpkı Sünnet’in çoğu hükmünde olduğu gibi—örf, kültür, zaman ve değişen illetlere göre yenilenebilir bir nitelik taşır. İbn Kayyim’in “تغير الأحكام بتغير الزمان” — “zaman değişince hüküm de değişir” prensibi (İ‘lâmü’l-Muvakkıîn, c.3, s.5) ve Mecelle’nin 39. maddesi, özel hükümlerin hayatın akışına göre yenilenebileceğini kanun düzeyinde tescil eder. Modern hukukta yasaların sürekli güncellenmesi de aynı zorunluluğun çağdaş tezahürüdür. Genel norm istikrar sağlar; özel norm düzenin nefes almasını mümkün kılar.
7. Sonuç: Genel Normsuz Yasa Kördür, Özel Normsuz Anayasa Boştur
Genel norm, düzenin ilkesini; özel norm o ilkenin hayattaki karşılığını kurar. Anayasa olmadan yasa yönünü, yasalar olmadan anayasa işlevini kaybeder. Âmidî’nin muhtevası “العام روح، والخاص تطبيق” — “genel ruh; özel uygulama” anlayışı (bkz. Âmidî, el-İhkâm, c.2, s.214), bu normatif dengeyi en özlü biçimde ifade eder. İlkeyi esnetmek düzeni bozar; uygulamayı dondurmak hayatı felce uğratır.